5 Ocak 2009 Pazartesi

HAZARLAR VE SABİRLER VE AVARLAR VE PEÇENEKLER

Hazarların Menşei

Doğu Avrupa’da ilk defa muntazam devlet kuran Türk topluluğu Hazarlar’dır. Sabarlar’ın yaşadığı sahad, Sabar ismi yerine birden bire ortaya Hazar adının çıkması Sabarlar ile Hazarlar arasında bağlantı olduğunu göstermektedir (1). Aslında Belencer ve Semender adlı iki Sabar kabilesinin, Hazarlarda da ortaya çıkması, Hazar kelimesinin aynı Sabar kelimesi gibi, anlam taşıması (2), Hazarlar’ında Sabarların içinde bir kabile olduğunu ve Sabarların yıkılışından sonra büsbütün Sabar topluluğuna bu adın verildiğini göstermektedir. Bu görüşü destekleyen delillerden birisi de 10. yy. tarihçilerinden El-Mesudi’nin “İranlılar’ın Hazar dediği topluluk Türkler tarafından Sabar diye anılır”şeklindeki kaydıdır.

Hazarlarda tıpkı kendilerinden önceki Sabarlar gibi kaynaklarda farklı şekillerde zikredilmişlerdir (3). Hazar Hakanlığı topraklarında türlü Türk grupları vardı. Bu nedenle çeşitli Türk lehçeleri konuşulmakta idi (4).

Hazarların Coğrafi durumu çok önemli bir mevkiide bulunduğu için Hazarlarınsiyasi tarihine başlamadan önce bölgeye bakmamız gerekir. Hazar ülkesi önceleri Terek nehri boylarında iken sonra ağırlık merkezi Aşağı İtil boyuna kaydı. Burası İtil, Yayık, Don ve Kuban gibi dört büyük nehrin havzasını teşkil ediyor aynı zamanda devrin en önemli ticaret yolları üzerinde bulunuyordu. Bu yollardan en önemlisi İtil (Volga) nehrinin kendisi idi; İslam dünyası (Suriye, Irak, İran ve Türkistan) ile Çin ve İskandinavya arasındaki ticaret faaliyeti buradan geçiyordu. Aynı şekilde Harezm’den Aşağı İtil boyuna ve oradan da Karadeniz sahillerine giden Kervan yolu da gidiyordu.

Hazar Devleti’nin Kuruluşu

Hazar ismi ilk defa 558’de Sasani-Sabar savaşlarında geçmekte, 576 yılında Gök-Türk hakimiyeti Karadeniz’in kıyılarına ulaşınca bu sefer Çin kaynaklarında T’ang-Shu’da T’u-küe Ho-sa ve K’o-sa diye geçer. 586 yılındaki Bizans kaynağında ise artık iyice tanınırken aynı zamanda Türk adı ile de anılıyorlardı (5) . Bu sıralarda Hazarlar Batı Gök-Türk Hakanlığı’nın batıda en uç noktasını meydana getiriyorlar ve yine Batı Gök-Türkler’in arzusu ile Sasaniler’e karşı Bizans’a yardım ediyorlardı. İslam ve Ermenikaynaklarına göre Hazarların Gök-Türkler’e bağlılığı 7. yy’ın ikinci yarısına kadar sürmüştür.

Bu devirde Hazarlar’ın Derbend’i geçerek, Gürcistan ve Azerbaycan’a akınlar yaptıklarını ve Tiflis’i kuşattıklarını görmekteyiz. 626 yılında Avarlar’la Sasaniler İstanbul’u kuşatınca, Bizans imparatoru Heraklios Tiflis’e gelip Hazar Başbuğu “Yabgu” (6) ile görüşerek ondan sağladığı 40 bin kişilik ordu ile Bizans içlerine yürüdü. Daha sonra yine Hazarlar’dan Çorpan Tarhan Sasanilere karaşı başarılar kazanıp Anadolu’yu Sasanilerden kurtarmıştır. Bu sırada Yabgu Tiflis’e girip, bazı Ermeni kütlelerini hakimiyetine aldı (629). Hazar Hakanlığının gerçek kuruluşu 630 yılındadır. Bu tarihte doğuda Gök-Türk devleti fetret devrine girince Hazarlar müstakil bir devlet olarak tarih sahnesine çıktılar. Hazar devleti kurulur kurulmaz, o zamanın iki büyük devleti Sasani-Bizans savaşlarında rol oynamaya başladı. Hazarlar Bizans’la dostluk kurup, Sasaniler’e saldırdılar. Türk-Bizans ortak hareketi neticesinde Sasani imparatorluğu zayıfladı. Arkasındanda İslam kuvvetleri tarafından çökertilip tarih sahnesinden çekildi (634-637) (7).

İslam kuvvetlerinin hareketi Kafkaslar’a Ermeniyye bölgesine doğru gelişmeye başlayınca Türk-Bizans dostluğu daha da arttı. Siyasi menfaatlerin ortak olması hükümdar aileleri arasında evlenmeler yolu ile akrabalık tesis edilmesine yol açtı. İmparator Justinianus I (685-695) ve Konstantinos (741-775) Hazar prensesleri ile evlendiler.

Konstantinos’un Hazar prensesi Çiçek’ten doğma oğlu imparator Leon IV (775-780) tarihte Hazar Leon olarak tanınmıştı. Bizans imparatorları çoğu zaman kendi iç ve dış meselelerinde Hazarlar’ın yardımını sağlamaya çalıştılar (8).

VIII-IX yüzyıllarda Hazar Hakanlığı genişleyerek, Doğu Avrupa’nın en önemli devleti oldu. Bu sırada Kama ve İtil boyundaki birçok kavim; İtil Bulgarları ve türlü Fin kavimleri, Burtaslar Hazar kağanına tabi idi. Ayrıca Desna ve Orta Dnyeper boyundaki türlü Slav kavimleri Hazar hakimiyetini kabul ettiler. Bu Slav boyları şunlardı; Radimiç, Vyatiç, Severyan, ve Polyan. Ayrıca Kuzey Kafkasya’nın dağlı kavimleri ve Kuban boyundaki Macarlar’da Hazar hakimiyetini tanıdılar. Hazar hakanlığının sınırları Yayık, Cim nehirlerinden başlayarak, batıda Dnepr (özü) nehrine kadar geniş bir sahayı kaplıyordu. Bu sıralarda Karadeniz’in kuzeyindeki Büyük Bulgarya devleti Hazarlar'ın hücumları neticesinde yıkılmış, buradaki bütün geniş ovalar Hazarlar’ın eline geçmiştir.

Arap-Hazar Münasebeti

Hazarlar’ın tarihinde Araplarla olan mücadele geniş ve önemli bir yer tutar. Bu mücadele yüzyıl kadar sürdü. Neticede Arap ilerleyişi Kafkaslar’da durduruldu. Araplar (Avrupa’da Puvatya savaşından sonra) doğuda da Kafkaslarda durduruluyorlardı (9).

Hazar ülkesine ilk büyük Arap taarruzu Halife Osman zamanında yapıldı. 651-652 de Selman b.Rebia kumandasındaki Arap kuvvetleri Derbend’i aşarak Hazar Başkenti Belencer’e kadar sokuldu, fakat Hazarlar bunları püskürtüp, Ermeniyye bölgesine girdiler. 

Bu bölgedeki Arap harekatı Halife I. Velid’in kardeşi Mesleme b. Abd’ülmelik kumandasında yarım asır devam etti (10). 714 yılında Mesleme ordusuyla Derbend’i ele geçirdi. Fakat onun İstanbul’u kuşatmak için bu bölgeden ayrılmasıyla (717) Hazarlar tekrar hücuma geçtiler ve Arap kuvvetleri geri çekilmek zorunda kaldı. Hazar harekatı ilerleyerek Azerbaycan’ın büyük bir kısmına yayıldı. 722 yılında Arapların Ermeniyye valisi El-Cerrah’ül-Hikemi Hazar topraklarında büyük başarılar kazandı ise de 730 yılında
Hazarlar’ın hücumu neticesinde burada tutunamayarak Azerbaycan’dan çekilmek zorunda kaldı. Araplar’ın Hazarlar’a karşı en büyük zaferini 737 yılında Azerbaycan valisi Mervan b. Muhammed sağlamıştır. Arap hücumları karşısında zor duruma düşen Hazar Hakanı barış istemek zorunda kalmıştı.

Hatta Müslümanlığı kabul ettiğini dahi bildirmiştir. Fakat kuvvetleri geri çekilince o da eski dinine, herhalde Yahudiliğe dönmüştür. Bu arada Halifelik Emeviler’den Abbasiler’e geçince mücadelesi yavaşladı (11). 758 yılında Daryal’da kurulmuş olan Ermeniyye vilayetinin valisi Yezid bin Useyd Hazar kağanı ile anlaşabilmek için halifenin arzusu gereğince bir Hazar prensesi ile evlendi. Fakat bu prensesin doğum esnasında ölmesi üzerine, Hazar Hakanı bunun kasıtlı olduğunu düşünerek As-Tarhan kumandasındaki orduyu İslam topraklarına gönderdi (12). 

764 yılında Hazarlar Tiflis’i ele geçirdiler. 799 yılında ise Hazarlar hakanlarının kumandasında Ermenistan’a girdiler. Halife Harun Reşid’in kumandanı Yezid, bu Hazar hücumunu durdurmaya muvaffak oldu (13).

İslam İmparatorluğu’nun en kuvvetli devrinde Hazarlar’ın Araplar’a karşı gösterdiği mukavemet, bu Türk devletinin gerçekten güçlü bir oluşumda olduğunu gösterir. Zira, İslam kaynaklarından anlaşıldığına göre söz konusu bu devlet Çin ve Bizans ile aynı ayarda ve Doğu Avrupa’nın en büyük siyasi kuruluşu teşekkülü idi (14).

Hazar-Rus münasebeti:

VIII. asrın sonlarından itibaren ve IX. asırda Hazarlar’ın Kuzey ve batı hudutlarındaki komşularıyla münasebetlerinin arttığı görüyoruz. Hazarlar’ın sağladığı barış ve huzur sayesinde İskandinavya-Bizans ticaret yolu gelişti. Bu arada İskandinavyalı bir kavim olan Varegler, bu yolu takip ederek Kiyef bölgesine geldiler. Burada Hazarlar’a bağlı olarak ticaret yapmaya başlayan ve zenginleşen Varegler 862 yılında Rurik adlı knezin idaresinde Kiyef Rus knezliğini kurdular. Bu knezliğin gelişmesinde Hazar tesiri çok fazladır.

Bundan dolayı Kiyef kelimesi ancak Türkçe ile açıklanabilmektedir., yine kurulan Rus birliğinde başkanın ünvanı “Chacanus” (hakan) idi ve 988 de Hristiyanlığı kabul eden Vladimir ile sonradan knez olan Yaroslav hala bu ünvanı kullanıyorlardı.

Hazar-Macar münasebeti:

Hazarlar’a tabi olan kavimlerden birisi de Macarlardı. Macarlar aslında Fin-Ogur (OĞUZ) menşeilidir. Ural dağlarının ormanlık yamaçlarındaki eski yurtlarını terk ederek bozkır bölgesine geldiler ve Ogur Türkleri ile uzun süre beraber yaşadılar. Aslında kendi bölgelerinden Sabarların baskısı ile göç ederken bir kısım Macar’da eski yerlerinde kaldı (15).

Önceleri Kuban havzasında olan Macarlar daha sonra Don nehri boylarına gittiler. Don nehri boylarında iken Hazarlar’a bağlandılar ve onlar tarafından teşkilatlandırıldılar. Macar Arpad hanedanı bu sırada ortaya çıktı. Fakat doğudan Peçenekler’in belirmesi ile Macarlar’ın rahatı bozuldu. Peçenek saldırıları karşısında tutunamayan Macarlar yurtlarını terk ederek Orta Avrupa’ya doğru göç ettiler (16). 

Daha sonra Karadeniz’in kuzeyine gelen Macarlar, burada Kündü ile Üge tarafından idare edildikleri sırada her bir oymağın başına Hazar Hakanlığının tayin ettiği birer “Ür” bulunan 7 kabileden müteşekkildiler. Burada Türkler’le büsbütün karıştıklarını kabile adları göstermektedir (17) . Ker-büyük iri, Keszikesik başka diğer iki oymak ise Fin-Ugor;nyer ve magyar, bunlardan Orta Asya menşeili ve Türk olan Kürt kabilesinin bir bölümünün Gök-Türkler çağında gelerek Macarlar’a karıştığı görülmektedir (18).

Hazarların yıkılışı:

X. yüzyıl ortalarına kadar, Hazar Hakanlığı Doğu Avrupa’nın en kuvvetli devleti olma özelliğini sürdürdü. Fakat iç düzenin bozulması ve dış tehlikelerin artması devletin gücünü yavaş yavaş azaltmıştır. Hazar Hakanlığı bir çok yönde Gök-Türk Devleti’nin teşkilatına ve o meyanda askeri teşkilata da sahip olduğu halde, zamanla bu askeri teşkilat gevşedi. Yani asker millet olmaktan çıktılar. Hazar ordusunda 10-12 bin kadar Harizm’li ücretli asker bulunuyordu.

Devlet ekonomik yönden zayıflayınca ücretleri veremez duruma
geldi. Bu sebepten çıkan huzursuzluklar devleti askeri ve idari yönden sarstı. Ayrıca doğudan gelen Peçeneklerin hücumları Harezm-İtil ticaret yolunun huzurunu bozmuştu. Yine ülkenin Karadeniz sahillerindeki Tamatarhan gibi ticaret merkezleri Slavlar’ın hücumuna maruz kaldı. Ruslar Kuban bölgesine kadar ilerlediler ve yağma yaptılar (19).

Hazar ülkesinde vaziyet böyle iken, Aşağı Sirderya çevresindeki Türk kavimleri arasındaki kaynaşma neticesinde Hazar Hakanlığı iyice sarsıldı (20).

Nihayet, Hazar Hakanlığı daha yüzyıl kadar ayakta kalabildi. 865’te Rus Prensi Svyatoslav Don boyu ve Kuban bölgesini, Tamatarhan şehrini işgal etti. Arkasından da Kuman-Kıpçaklar, Hazarlar’ın Harezm ve Türkistan ile bağlantılarını kesti ve ticaret faaliyetlerini tamamen durdu. Neticede Kuman-Kıpçak baskısı altında Hazarlar XI. Yüzyıl içinde kaybolup, gittiler. 

Bugün Avrupa’da Yahudi dinine mensup olan Karaim Türkleri ve Kafkaslar’da yaşayan Karaçaylar’ın Hazar kalıntıları olduğu sanılmaktadır.

Hazarlar’da Din:

Hazar Hakanlığı’nın kurulmasından sonra bölgede barışın sağlanması, ulaşımı artırmış, dolayısıyla her türlü milletten çok çeşitli insanların kaynaştığı bir ülke haline gelmişti. Böyle bir ortamda çeşitli dinlerin bir arada bulunması tabii bir durumdu.

Hazarlar aslında Gök Tanrı dinine (Tengri Han) inanıyorlardı. Yani Hazar halkının çoğunluğu bu dinde idi (21). Fakat zamanla Hakan ailesi Museviliği kabul etti. Beyler ve saray erkanı da Musevi idi. Tüccar zümrenin arasında ise Müslümanlık yaygındı. Bir de Ortodoksluk Karadeniz’in kuzeyinde epeyce yayılmıştı (22). 

İslam tarihçilerinin (23) kayıtlarına göre, camii, kilise ve sinagoglar yan yana bulunuyordu.

Türk tarihinde Hazar Hakanlığından başka, hiçbir hükümdar sülalesi Yahudiliği kabul etmemiştir. Ayrıca sadece Hazar üst tabakasının Yahudiliği benimsemesi dikkat çekicidir. Bu sebepten dolayı Hazarlar’ın Museviliğe girişi meselesi tarihçiler tarafından etraflıca tedkik edilmiş, olmasına rağmen kesin bir netice elde edilememiştir. 

Yahudiler, 730-740 tarihlerinde hem Bizans, hem de İslam ülkelerinde şiddetli takibata uğrayınca, Kafkaslar üzerinden Hazarlara’a giderek, onlara sığınmışlar, arkasından da Hazar büyüklerini etkileyip Museviliği kabul ettirmişlerdir. Hazarlar’ın bu dini kabul edişlerini siyasi yönden izah etmek daha uygun gelmektedir. Çünkü o zamanki iki büyük devlet Bizans Hıristiyan, Abbasiler ise müslümandı. Hazarlarda üçüncü devlet olarak Museviliği kabul edip onların siyasi nüfuzlarından uzak kalmayı düşünmüşlerdi. 

Yahudiliği kabul eden ilk Hazar hakanının “Bulan” olduğu söylenmektedir. Bütün bunlara rağmen Hazar devletinin Yahudi devleti olduğu kabul edemeyiz. Çünkü bu dine girenler yukarıda söylediğimiz gibi sadece hakan ailesi ve devlet erkanı idi.
Halk, ise Gök-Tanrı dinine inanmaya devam ediyordu. Aslında Hazarlar Yahudiliğin “Karay” (24) denilen mezhebine girmişler ve zamanla Musa talimlerini öğreten, ihtiva eden Talmudçuluğa yaklaşmışlardır. Bu arada 960 tarihindeki Endülüs Emevi devletinin Musevi nazırlarından “Hasday bin Şarput” Kurtuba’dan Hazar Hakanı Yasaf’e gönderdiği mektup ile Hakanın İbranice yazdığı cevap konusunda uzun tartışmalar olmuştur. Bugün umumiyetle sahte olduğu kabul edilmekle birlikte mektubun verdiği bilgilerin doğruluğu dikkat çekicidir (25). 

Karay mensuplarının (Karaimler) zamanla Hazar ülkesinde kalabalıklaştılar. Hatta zamanımızda Kırım’da, Polonya’da yaşayan Karaimlerden ana dilleri ve dini lisanı Türkçe olan cemaatler Musevi-Hazar Türklerinin devamı sayılmaktadır (26).

PROF.DR.AHMET TAŞAĞIL
Mimar Sinan güzel Sanatlar Üniv.
Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı
kendi sitesinden alıntıdır.



1) A.N. Kurat, Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, s. 30.
2) Hazar-Kazar=Kaz+ar: Anadolu Türkçesinde Gez+er= serbest dolaşan gezen, Gy. Nemeth H.M.K.
3)Arap kaynaklarında Al-Hazar, İbrani kaynaklarda Hazar, Kazar, Latin kaynaklarda Chazari, Gazari, Grek kaynaklarda Khazaroi, Rus kaynaklarda Kozar, Kazarin, Macar kaynaklarda da Kozar, Kazar, Ermeni kaynaklarda Hazir-k, Gürcü kaynaklarda Hazar-i, Çin kaynaklarda T’u-küe Ho-sa.
4) İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s.157.
5) Tarihte Türklük, s. 114, İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 158.
6) Muhtemelen Batı Gök-Türk Hakanı Tong Yabgu’nun küçük kardeşi.
7) Kuzey Karadeniz’deki Türk Kavimleri, s. 32, İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 158.
8) İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 159.
9)K.K.T. Kav., s. 38, T. Türklük, s. 15.
10) İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 159.
11) K.K.T. Kav. S. 39, İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, S.159.
12) İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, S. 160, K.K.T. Kav., S.40.
13) İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, S. 160.
14) Tarihte Türklük, s.116.
15) Başkırt bölgesi.
16) K.K.T. Kav., S. 41, İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, S.,164, T.Türklük, S. 117.
17) Tarjan-Tarkan, Yenö-Inak, Kürtgyanmat(Yorulmaz)
18) İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, S.167.
19) R.Grousset, Bozkır İmp., S.182.
20) K.K.T. Kav., S.42.
21) R.Grousset, Boz. İmp. S.180.
22) K.K.T.Kav., S.35-36, İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, S.,162.
23) İstahri, El-Mesudi, İbni Havkal.
24) Müslümanlıkla biraz karışık.
25) İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s.163, K.K.T.Kav., s.36.
26) İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s.163, K.K.T.Kav., s.37.

KAYNAKLAR:
A- Bizans kaynakları: Theophannes, Patrik Nikephoros, Konstantinos
Porphygennetos, Hazarlar için önemli Bizans müellifleri.

B- İslam kaynakları: İbni Rustah, Kurtubalı El-Bakri, İranlı Gerdizi, İbni Faldan seyahatnamesi, İstahri, İbni Havkal ve Mesudi, Hazarlar için önemli İslam müellifleridir ayrıca Hudud’ül-Alem adlı eserde Hazarlar hakkında malumat verir.

BİBLİYOGRAFYA:
1- A.N. Kurat, IV. Ve XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk
Kavimleri, Ankara, 1971.
2- İ. KAFESOĞLU, Türk Milli Kültürü.
3- L.Rasonyi, Tarihte Türklük, Ankara, 1971.
4- B.Ögel, Türk Kültür Tarihi, Ankara, 1962.
5- Arthur Koestler, 13. Kabile (Türkçe Terc. Belkıs Çorakçı) İstanbul, 1984.
6- S. Runciman, Ortaçağların başında Avrupa’da Türkler, Belleten VII, 1943.
7- M. Kmosko, Araplar ve Hazarlar T.M. III, 1935.
8- Ramazan Şeşen, İbni Fadlan seyahatnamesi, İstanbul, 1976.
9- B.Ögel, Sekeller’in Atları Hakkında, Belleten, s. 36, 1945.
10- Y.Kutluay, İslam ve Yahudi Mezhepleri, Ankara, 1965.
11- Şaban Kuzgun, Hazar Türkleri, 1984.
SABİRLER



Sabarlar, 463-558 yılları arasında Karadeniz’in kuzeyinde ve Kafkaslar’da mühim rol oynayan bir Türk kavmidir. Bu kavim hakkındaki bilgileri ancak değişik yabancı kaynaklarda bulabiliyoruz. Bu sebepten Sabarlar kaynaklarda çok farklı şekillerde zikredilmişlerdir; Bizans kaynaklarında Sabar, Sabeir, Saber, Sabir, Ermeni kaynaklarında Svar, Sbar, S(a)bir, İslam kaynaklarında Sebir şeklinde geçmektedir (1).

Sabarlar’ın yabancı menşeiden (2) geldiklerine dair iddialar bugün artık çürütülmüştürki; bunu ispat eden en iyi delil kendi taşıdıkları addır. Çünkü Sabar kelimesi Türkçe “Sab-ar” (3) dan meydana gelmiş olup, “sapan, yol değiştiren, başıboş manasına gelmektedir. Mesela Kzar, Bulgar, Kabar vb. Bunun yanında Sabarlar’a ait şahıs adlarının Türkçe olması (4) ve tarihi rolleri kültürel durumları, Sabarlar’ın Türk olduğu açık şekilde ortaya koymaktadır.

Sabarlar’ın tarih sahnesine çıktıkları yer olarak Tanrı dağları ile İli nehrinin arası kabul edilmektedir (5) . Sabarlar, buradan hareketle; muhtemelen Tabgaçlar’ın baskısı ile İrtiş nehri civarına gelmişlerdir. Biz Sabarlar hakkındaki ilk bilgileri Bizans tarihçisi Priskos’tan alıyoruz. Bu habere göre 461-465 yıları arasında Batı Sibirya’da, kavimler arasında büyük bir kımıldama başladı. Meydana gelen hareketlenme sonucuna, Sabarlar doğudan gelen Türk-avarlar’ın baskısı eklenince batıya doğru kaydılar (6).

Daha sonra UralAltay arasındaki bölgede yaşayan Ogurlar’ı batıya iten Sbarlar-Tobol ve İşim ırmakları çevresinde yerleştiler. Bu kayıt Priskos’ta şöyle geçmekte “Sabirler Ob ve İrtiş sahasındaki, On-Ogurlar’a hücum ederek batıya kaydırdılar. On-Ogurlar’da Sarogurlara saldırdılar. Sabarlar kendileri de onları takip edip, Yayık ve İtil nehirlerini geçtiler” (7).

Sabarlar bu bölgeye yerleştikten sonra, burada yaşayan Fin-Ugor menşeili Vogul, Ostiyak gibi kavimler üzerinde hakimiyet kurarak, yüzyıllarca sürecek olan derin kültürel tesirler yaptılar. Bu bölgede yani Hazar denizinin kuzeyi ve Yayık-İtil havzasında yarım asır kaldıktan sonra 503 yılında Doğu Avrupa’ya doğru kayarak bir kısım Bulgar gruplarını idarelerine aldılar. Bu arada Sabarlar’dan kalabalık bir kütle, 515 yıllarında Kafkaslar ve Kuban havzasına yerleşti. 

Bu tarihten itibaren Bizans ve Sasani İmparatorlukları ile temasa geçerek, Doğu Avrupa tarihinde mühim rol oynadılar ve ön safa çıktılar(8). Hakim söz konusu bölgede daha çok gelişmiş kültürleri, savaş araçları ile meşhur olmuşlardır (9).

Sabarlar’ın Kafkaslar’a yerleştiği sıralarda Bizans-Sasani savaşları bütün hızıyla devam ediyordu. Bu karışık durumdan Sabarlar derhal istifade ederek, Sasaniler’le anlaşıp Bizans’a saldırdılar. Bizans İmparatoru Anastasios zamanında (516), Sabarlar hükümdarları Belek (Balak) idaresinde Ermeniyye bölgesine kadar akınlar yaptılar. Daha sonra bu akınları tekrarlayarak, Anadolu’ya girdiler, Kayseri, Konya, Kapadokya bölgelerine kadar ilerlediler(10).

Sabarlar’ın bu, büyük hükümdarı Belek (Balak) 520 civarında öldü. Bundan sonra Sabar tahtına Belek’in dul hatunu Boğarık geçti (11). Yüz bin kişiye kumanda eden, bu Türk kraliçesi idareciliğinin yanında güzelliğiyle de meşhur idi (12) . 

Bizans İmparatoru I. Justinianus (527-565) çeşitli gümüş vazolar karşılığında ve çok zengin hediyelerle Boğarık ile anlaşabildi (528). Bu hareketi ile Bizans yıllardan beri sürüp giden Sasani savaşlarında, Sabarları kendi yanına çekebilmişti (13) .

Sabar Bizans dostluğunun 531 yılına kadar sürdüğünü görmekteyiz. Bu tarihten sonra Sabarlar hakkında kaynaklarda fazla bilgi bulunmaktadır. Yalnız Sasaniler’in Kafkaslardaki büyük savaşlarında (545) Sabarlar’ın ağır kayıplar verdiği tahmin edilmektedir. Çünkü bu tarihten sonra, Sbarlar askeri güç olmaktan çıkmışlar, arkasından 557’de Avarlar’dan büyük darbe yedikten sonra Gök-Türkler’in hakimiyetine girmişlerdi. 

Kafkaslardaki son Sbar hakimiyetine ise 576 yılında Bizanslılar tarafından son verildi. Sabarlar yıkılışlarından sonra Kür nehrinin güneyine yerleştirildiler (14) . 

Bu bölgede Sabarlar’ın adlarına 7. yy. ortalarına kadar rastlanılmakta ve Belencer ile Semender adlı iki Sabar kabilesinin aynı sahada daha sonra kurulacak olan Hazar devletinin esas kütlesini teşkil ettiği bilinmektedir.
Sabarlar’ın yaklaşık bir asır süren Doğu Avrupa hakimiyeti yıkılıp tarihe karıştı. Fakat onların bu kısa süre içersinde, İtil-Yayık, Kafkaslarda, Kuban-Terek sahalarında yaptığı tesir asırlarca devam etti. Ayrıca üstün harp teknikleri, savaş vasıtaları ile o zamanın iki büyük yerleşik devleti Sasaniler ve Bizans üzerinde derin hatıralar bıraktılar.

Aslında Sabarlar Kafkaslar’da Bozkır kültürüne sahip ve bu kültürün temsilcisi olan bir kavim idi. Bizans tarihçisi Prokopios’un Sabarlar hakkındaki kayıtları çok enteresandır;

“Sabarlar insan hafızasının hatırlayabildiği zamandan beri, ne İranlılardan, ne de Romanlılardan hiç kimsenin düşünemediği makinelere sahiptirler; Öyle ki her iki imparatorlukta fenci eksik olmamış ve her devirde muhasara makineleri yapılmıştır. Fakat şimdiye kadar bu barbarlarınkine benzer bir buluş ne ortaya konmuş, ne de onlar gibi kullanılmıştır. Bu şüphesiz insan dehasının bir eseridir (15). "

Bu kayıt o zaman için Batı medeniyetinin temsilcisi sayılan Bizans üzerindeki Sabar tesirlerini açıkça ortaya koyar.
Geçen asrın ortalarında S.Patkanoff Batı Sibirya’da Vogullar, Ostiyaklar ve İrtiş Tatarları arasında yaptığı araştırma sonucunda, Sabarlar’ın yerli halka kalıcı tesirler yaptığını söylemiştir. 
Ob, Tura ve İrtiş boylarında, Sabar, Saber (Tapar), Saper, Savri, Sabrei, Sıbır (Sıvır) gibi yer ve kale adları yaygındır. Ay-Sabar, Kün-Sabar gibi şahıs adlarına da rastlanır. Tobolsk ahalisi buranın en eski sakinlerini Sybyr, Syvyr diye anmaktadır. 

Ayrıca bu civardaki halkın masallarında Sabarlar geniş yer tutar. Sabarların kendi büyükleri olarak kabul eden Ostiyaklar yanında, Vogullar da Rus tabiiyetine girdikleri zaman Ruslar’a “Saper” adını vermeleri bu yüzdendir. Aynı sahada 16. yy.’da kurulan Sibir hanlığının başkenti de Sibir adını taşıyordu. Ruslar’ın doğuya doğru yayılmaları esnasında İsker şehrini ele geçirince bu şehre verdikleri Sibir adı, Rus harekatı doğuya ilerledikçe çok 
geniş saha adı olarak günümüze gelebilmiştir (16).

Netice olarak görmekteyiz; Orta Avrupa’da Hun hakimiyeti yıkıldığı sırada Doğu Avrupa’da yine bir Türk kavmi tarih sahnesine çıkarak, Sasani ve Bizans imparatorluklarıyla boy ölçüşmüştür. Çok enteransandırki; o zamanın iki büyük yerleşik medeniyeti kuzeyde yaşayan yerli kavimlere hiçbir kalıcı tesir yapamazken, barbar addedilen bir Türk kavmi bu yerliler üzerinde asırlarca sürecek olan kalıcı etkiler yapıyordu.

PROF.DR.AHMET TAŞAĞIL
Mimar Sinan güzel Sanatlar Üniv.
Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı
kendi sitesinden alıntıdır.




1)İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 148.
2)İslav, Fin-Ugor, Moğol.
3)Spar=sapmak fiiline +ar eki ilavesiyle.
4)Blak, İlig-er, Boarık, Buğ-arık vb.
5)İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 148.
6)Şerif Baştav, “Sabir Türkleri”, s.58, Belleten, s.17-18, 1941.
7)Şerif Baştav, “Sabir Türkleri”, s.58, Belleten, s.60, 1941.
8)İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s.149.
9)L.Rasonyi, Tarihte Türklük, s.77.
10)Şerif Baştav, “Sabir Türkleri”, s.58, Belleten, s.61-62, 1941.
11)Türkçe aslı Buğ-arıg, Bo-, Boğ-buğ=reis, lider, kumandan, Arık-arıg=temiz, asil. Bkz.: Gy. Nemeth H.M.K. s.190.
12)İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü,s.150.
13)Şerif Baştav, “Sabir Türkleri”, s.58, Belleten, s.67-68, 1941.
14)L. Rasonyi bir kısım Sabar kütlesinin Macarlarla karıştığını söylüyor.
15)Şerif Baştav, “Sabir Türkleri”, s.58, Belleten, s.65, 1941.
16)İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s.149.


KAYNAKLAR:
1- Prokopios,
2- Malalas,
3- Aghatias,
4- K. Porphyrogennetos
(Bütün Bizans kaynakları için bk. Gy. Moravcsik, Byzantino Turcica)

5-Ermeni kaynağı: Pseudo Khorenci

BİBLİYOGRAFYA:
1- Şerif Baştav, “Sabir Türkleri”, Belleten, V, 1941.
2- İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü.
3- L. Rasonyi, Tarihte Türklük, TKAE, Ankara, 1971.
AVARLAR


Bayan Kağan Büstü -Recep Yazıcıoğlu Parkı, Denizli

Hunlar’dan sonra Avrupa’yı sarsan ikinci Türk kavmi olan Avarlar’ın menşei konusunda çok uzun tartışmalar yapılmış. Fakat artık onların Türk olduğu ilim alemine kabul edilmeye başlanmıştır. Bunların menşeinin Türk olduğunun ortaya çıkması arkeolojik kazı ve araştırmalar sayesinde olmuştur.

Avarlar’ın Moğol olduğunu iddia edenler şu delilleri sürmüşlerdi; her şeyden önce Th. Simokattes’in verdiği yanlış haber, yani Gök-Türk’lerin önünden kaçan ve Bizans’tan yerleşecek yer isteyen Juan-Juanlar (hakiki Avarlar) ile yine o tarihlerde Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa içlerine kadar giden Avarlar’ı (1) aynı kabul etmiştir (2). 

Moğol kabileleri arasında War-Khun (Var-Hun) adını hatırlatan Var-Guni (Bar-Guni) adlı kabilenin yaşadığının tesbit edilmesi, Macaristan’daki Avarlar’a ait mezarlarda Mongoloid insan iskeletlerine tesadüf edilmesi, Avar Hakanı Bayan’ı isminin Moğolca olduğu iddiası v.b. sebeplerle Avarlar’ın kesinlikle Moğol olduğunu söyleyememiştir. Bunun sebebi hiç şüphesiz kaynakların çelişkili olmasıdır.

Bu arada Avarlar’ın Fin-Ugor (Gy. Laszlo) veya Ogur (Artamotov ve Gumilev) olduğunu iddia edenler de olmuştur.

Aslında meselenin esasını anlamak için şu noktaların iyi bilinmesi gerekir; her şeyden önce Bizans tarihçisi Priskos (5. yy. ortaları), daha Orta Asya’da Juan-Juan hakimiyeti çökmeden 100 yıl önce (461-465 hadiseleri), Batı Sibirya’da Avar kavminde bahsetmektedir. Diğer bir kaynak olan Zakharias Rhetor (550’lilerde) yine Moğolistan hadiselerinden önce batıda bir Abar topluluğundan bahsetmektedir. 

Ayrıca Grek coğrafyacısı “Strabon” M. 1. yy.’daki eserlerinde “Abar-Noi” lardan bahsetmekte ve eski Grek efsanelerinde karışık olarak “Abaris” adının geçtiği bilinmektedir. 

Bu izahatlardan anlaşılacağı üzere Avrupa’da devlet kuran Türk-Avar (Abar)’ların 555 yılında tamamen yıkılan Moğolistan Juan-Juan’ları ile ilgisi olmadığı açıktır (3). Aslında dikkate değer bir husus da yukarıda adını bahsettiğimiz Simokattes’in eserinde Hakiki Avar ve sahte Avar diye ayırım yapmış olmasıdır. Bu kayıttaki incelemelere göre Sahte Avarlar aslında Batı Türkistan Kuzey Kafkasya arası ve Don-İtil (Volga) nehirleri dolaylarındaki Ogurlar’a komşu olarak yaşayan ve Bizans kaynaklarında (Menandros 6. yy. sonlarında) Avar adı ile anılan War-Khon (yani Var ve Hun adlı iki kabile)’lardır ki Gök-Türkler, Hunlar gibi Y’li Türk lehçesini konuşan bu iki Türk grubu önce 350 yılını takiben bağlı oldukları Juan-Juan idaresini terk edip batıya yöneldiler. Türkistan-Afganistan’da Akhun devletinin kuruluşuna katıldıktan sonra da; Juan-Juanlar’ın 458-459 yılındaki Tabgaç orduları karşısında yenilgileri üzerine Moğolistan’daki yabancı hakimiyetten koparak Hazar ile Aral’ın Kuzey sahasına gelen War ve Hun adlı kabileler birliği idiler ve yaptıkları işe uygun olarak Abar (Avar) adını aldılar (4). 

Ayrıca Sabar, Hazar adları gibi Orhun kitabelerinde kavim adı olarak geçen Apar (5) sözü bu tarihlerde Juan-Juanlar olmadığı için batıdaki Avarları göstermektedir (6).

Avarlar’ın ünvanlarına bakıldığında bunların hepsinin Türkçe olduğu ve diğer Türk devletlerince de kullanıldığı görülür (7). 

Bayan kelimesinin de iddia edildiği gibi Moğolca olmayıp, Türkçe Bay (zengin) kökünden türemiş olduğu ve sadece Moğollar tarafından değil, Bulgar Türkleri tarafından da kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca Avarlar devrine ait Avusturya, Macaristan, Arnavutluk, Çekoslovakya ve Güney Almanya vb. yerlerde yapılan kazılarda Türk tipine (8) diğer tiplerin (9) yanında dikkati çekecek oranda (%10-15) rastlanmıştır. 

Avarlar’ın Göçü:

Avrupa’ya göçlerinden önce Avarları Priskos’un eserinde kayıtlı olarak 465 yılı civarında Barköl havalisinde olduğunu görmekteyiz (10). Bu sırada Avarlar Ogurlar’a komşu idiler ve onların doğusunda bulunuyorlardı. Bundan az önce yani 461 yılında Sabarlar Avarlar karşısında yerlerini terk ederek batıdaki Ogurları da yerlerinden itmişler ve Kafkaslar’a doğru ilerlemişlerdir.

Avarlar önce Sabarları dağıtarak Kafkaslara doğru ilerlediler. Daha sonra da İranlı Alanları ve Ogurları hakimiyetlerine aldılar. Bu sırada Kafkaslar’da asker toplamakta olan Bizans kumandanı Justin’e haber göndererek, onunla temasa geçtiler ve daha sonra Kandik adlı elçiyi İstanbul’a gönderdiler (558). İstanbul’a gelen Kandik, burada Avarlar’ın kudretinden ve hiçbir kavmin onlara karşı duramayacağından uzun uzun bahsetti. O sıralarda Balkanlar’da ve Dalmaçya’da ansızın harekata girişen Ogurlar ile meşgul olan imparator Justinianos Avarlar’dan istifade etmek istedi. Silahdarı Valentinos’u elçi olarak Avarlar’a gönderdi. Valentinos Avarlar ile bir anlaşma yaptı. Bu antlaşmaya göre Bizans her yıl Avarlara “Hediye” (vergi) gönderecek, bunun karşılığında Avarlar Bizans’ın düşmanlarına karşı savaşacaklardı (11). 

Bizans yine de Avarlara güvenmediğinden, her ihtimale karşı Avar akınlarını durdurmak için kalabalık Slav kütlelerinden ve Ant’lardan bir set kurdular. Fakat Avarlar bu seti 562 yılında dağıtarak Tuna bölgesine geldiler. Bu sırada Antlar ve Slavlar Avar hakimiyetine girmişlerdi.Avarlar Orta Avrupa ve Balkanlar’da: Tuna bölgesine yerleşen Avarlar, bu bölgeden Avrupa içlerine, Galia’a kadar uzanan akınlar yaptılar. Söz konusu akınların başarılı olmasında hiç şüphesiz başta bulunan Bayan Hakan’ın rolü büyüktür (12).

562 yılında Bayan Hakan İstanbul’a elçi göndererek, Avarlar’ın Bizans arazisine yerleşmelerini istemişti. Fakat daha evvel (13) başından böyle bir olay geçtiği için Bizans bu teklifi geri çevirdi. Rivayete göre Bizans hükümeti Okunim adlı Avar elçisinden onların esas niyetinin Bizans’a taarruz etmek olduğunu öğrenmişti. 565 yılında Bizans tahtında değişiklik meydana geldi. Justinianos’un yerine Justinos geçti. 

Yeni imparator Avarlara vergi ödemek istemiyordu. Hatta bir ara vergiyi göndermedi. Bunun üzerine Hakan Bayan idaresinde Bizans’a hücum eden Avarlar hızla ilerleyerek Karpatlar’ın orta taraflarını da ele geçirdiler (14).

Avarlar, daha sonra Tuna’nın batısındaki Germen kavimlerinden Longobard’lar ile anlaşarak Gepid kavmini Doğu Macaristan’daki yurtlarından çıkardılar. Daha sonra Longobard’lar Avarlar’dan hoşlanmayıp 568’de Pannonia’a gidince boş kalan Macaristan ovalarına Avarlar hakim oldu. Avarlar bu sırada kendilerine karşı savaş açan Frank kralı Siegebert’i de yendiler. Avarlar daha sonraki yıllarda yayılma hareketlerine devam ederk, zuun muhasaralardan sonra Sirmium (oszek) ve Signidiunum (Belgrad) gibi şehirleri ele geçirdiler. Böylece Balkanlar’ın yolu artık Avarlar’a açılmıştı. 592 yılında (15)

Bayan Hakan İstanbul’a yürümek maksadıyla Çorlu’ya kadar geldi. Bu sırada Avarlar’dan korkan İstanbul halkı dehşete düşmüştü. 
Avar ülkesinin sınırları artık Don nehrinden Galia’a kadar uzanıyordu. Avar Hakanlığı Avrupa’nın en kuvvetli devleti haline gelmişti. Bu duruma gelmesinin en büyük sebebi hiç şüphesiz Avar ordusu idi. Orduda asıl çekirdek Türk olmakla beraber yardımcı İslav ve Germen kütleleri de vardı. Yine bu ordu sayesinde Avarlar Pazar şehirlerini ve ticaret yollarını daima elde ve emniyette tutuyorlardı. Bayan Hakanın ömrünün sonlarına doğru Avarlar’ın kısa bir müddet kudretten düştükleri görülmektedir. Özellikle Bizans’ın Sasani savaşlarına ayırdığı kuvvet savaş bitince Trakya’ya geçirildi. Bu suretle kuvvetlenen Bizans ordusu Priskos’un kumandasında 601 yılında Tuna’yı aştı ve Tissa nehri boyunda Avarlar’ı mağlup etti. Savaşta Bayan Hakan’ın dört oğlu birden ölmüştür (16).

L. Rasonyi, Bayan Hakan hakkında; “Bayan Etil (Atilla) ayarında bir şahsiyet değildi. Attilla gibi büyük çapta siyasi hedefi olmadığı gibi alelade kusur sayılacak, iki yüzlülük ve kurnazlık vardı” demektedir (17).

Bayan’dan sonra Avar tahtına geçen yeni hakan önce İtalya’ya yürüdü, burada bulunan Longobard’ları yendi. Zaten Avarlar onların göçlerinden faydalanarak daha önce Pannonya’yı almıştı. Daha da ilerleyen Avar Hakanı 616 yılında Friul şehrini aldı ve yağmaladı. Aynı hakan 613 yılında Bizans imparatoru Heraklius’a tuzak kurmuştu fakat Heraklius bu tuzaktan kurtulmuştu.
626 yılında Avarlar Sasaniler ile anlaşarak İstanbul’u kuşattı. Bu arada Sasani generali Şahvaraz, Anadolu’yu baştan başa geçtikten sonra Kadıköy’e kadar geldi ve karargahını oraya kurdu. İstanbul halkı dehşete düşmüştü. 

Çaresiz kalan imparator Heraklius, Kartaca’ya kaçmayı düşündü. Fakat daha sonra Kafkaslar’a Hazarlar’ın yanına yardım istemeye gitti. İstanbul’un savunması Patrik Sergios ile Patricuis Bonos’a kalmıştı. 

Bu arada Bizans deniz filosu Boğaziçinde dolaşıyor ve Avarlar ile Sasanilerin ortak hareket etmelerini engelliyordu. Bu yüzden kuşatma başarıya ulaşamadı. Avarlar çok zor şartlar altında çekilmek zorunda kaldılar. Bu başarısız çekilme Avar Hakanlığını nüfuz ve itibarını kaybetmesine yol açtı. Az sonra 630’da Avar Hakanı öldü.

Bu hakanın ölümünden sonra Avarlar’a bağlı olan Bulgarlar Hakanlığa kendi reisleri Kubrat (Kourt, Kurt)’ın geçmesi gerektiğini ileri sürerek ayaklandılar. Avarlar bu isyanı bastırdılarsa da Balkanlar’ın kuzeyi Bulgarlar’a geçti. Avarlar’ın bu düşüşü diğer yabancı kabilelere bazı yerlerin terk edilmesi takip etti. Atalarına bırakılmıştı. Bundan sonra Macar ovasında rakip çemberi içine sıkışan Avarlar, 7. ve 8. yüzyıllar boyunca varlıklarını devam ettirdiler.

791 yılında Frank imparatoru Charlemagne Avarlar üzerine tertiplediği seferde, Tuna ile Raab suyunun birleştiği yere kadar ilerledi. 796’da ise oğlu Pepin, Orta Macaristan’daki Avar başkentini ele geçirdi. Artık hızla tarihten silinmeye başlayan Avarlar’ın başında, 805 yılında Hıristiyan olmuş, Teodor adlı bir hükümdar görülmektedir. 

Bu son Avarlar Teodor’un önderliğinde Carnantum ile Sabarlaria arasına yerleşerek tarihten silindiler.
795 yılında Aix-la Chapelle’de vaftiz olan Tudun ünvanlı bir Avar başbuğu daha sonra 799 yılında Frank hakimiyetine karşı isyan etmişler, fakat başarılı olamamışlar, onun arkasından yeni bir Avar başbuğu Zodan’da isyan etmiş, başarılı olamayınca 803’te teslim olmuştur.

Avarlar’ın Doğu Avrupa Tarihindeki Yeri: 

Avarlar 558-805 yılları arasında yaklaşık olarak 250 yıl kadar Orta Avrupa’ya ve Balkanlara hakim oldular, Doğu’da İstanbul önlerinden Batıda Germen ve Frank diyarlarına kadar akınlar yaptılar. Görüldüğü gibi bu kadar geniş bir sahaya hükmeden Avarlar’ın bu bölgede büyük tesir yapması tabii bir hadisedir.

Avarlar sayesinde Doğu Avrupa’nın etnik yapısı değişmiş, Longobardlar İtalya’ya göç etmişler, İslavlar ise Avarlar tarafından kuzeyden getirilerek Vistül, Tuna ve Bohemya havalisine yerleştirilmişlerdir. Aslında İslavların göç ettirilmesinin sebebi Avarlar’ın mahsul ihtiyacını karşılamak için idi. Bu sayede Slavlar Tuna, Vistül ve Bohemya ovalarına yerleşirken gelecekteki Slav devletlerinin etnik temeli Avarlar tarafından atılmış oluyordu. Suriyeli Piskopos Johannes’in tabiri ile “eskiden ormanlardan dışarı çıkamayan Slavlar Avarlar sayesinde disiplinli savaşa alıştılar ve at sürü, gümüş ve altın sahibi sahibi oldular” (18).

Kısacası Avarlar tarafından sistemli bir şekilde göç ettirilmeleri neticesinde, bugünkü Yugoslavya, Çekoslovakya ve Polonya’nın etnik yönden temeli atılmıştır. 

Avar ordusunun esasını Türkler teşkil etmesine rağmen yabancı kavimlerden yardımcı kuvvetlerde kullanılmakta idi. Söz gelişi 600 yılında Bizanslılar tarafından esir alınan 17200 Avar askerinden ancak 3000’i Avar Türklerinden, geri kalanların 4000’i Gepid, 8000’i de İslavlar’dan idi (19).

603 yılında Longobard kralı Agilulf, Kremona ve Mantua’nın işgalleri için Avarlar’dan yardım istediği zaman Avar Hakanı Avar kumandanların idaresinde İslav birliklerini göndermişti. Avarlar’ın İslavlar’a askeri bakımdan hocalık yaptığını söyleyebiliriz. Ayrıca Avarlar İslavlar’ı piyade kuvveti olarak ordularında kullanmışlardır. Bütün İslav dillerinde Avar kelimesinin “Obor” şekliyle dev manasına gelmesi, bütün bu söylediklerimizi teyid etmektedir. İslavca’da siyasi teşkilata ait bazı sözler Türkçe’den geçmiştir (Mesela Boyar). 

L. Rasonyi’e göre Eski Türk dini tesirleri de İslav akidelerine geçmiştir. Yine İslavlar’ın VII ve VIII yy.’larda Almanlar’a nazaran daha zayıf olmalarına rağmen Elbe nehrine kadar ilerlemelerinin sebebinin Avarlar’ın desteği olduğu kabul edilmektedir. 

Diğer kabilelerden Hırvatlar’da da Avar tesiri görülür. Bunların askeri ünvanlarından “Ban” (20), “Boyar” (21) v.b. ünvanlar Avarlar’dan geçmiştir. Ayrıca Yunanistan’daki Navorino (22) ve Arnavutluk’taki Antivari (23) şehir adları da onların izleridir. 

Avarlar’ın altın açısından çok zengin olduklarını görmekteyiz Felsö Küküllü çevresindeki Firtos buluntusunda diğer takımlar ile birlikte 3000 adet imale hazır Bizans altını vardı. O zamanın tarihçileri 796 yılında Frank kralı Peoin tarafından Avar başkenti ele geçtiği zaman Franklar’ın batıya çok zengin hediyeler götürdüğünü yazmaktadırlar. Arnavutluk’taki Prostovats altın hazinesi Avarlar’a aittir. Ayrıca Nagy Szert Miklos’taki altın hazinenin Avarlar’a ait olduğu ileri sürülmüş ise de Nemeth Gy. Tarafından bu hazinedeki yazının Peçenekler’e ait olduğu ispatlanmıştır. Bu eserlerdeki uslub ve teknik Avarlar’a, Damgalar ise Türk-Bulgarlar’a aittir.



Avarlar’dan günümüze kalan en önemli eserlerden biri de Avar çifte kalıdırki; bu kaval kavimler göçünden ve Doğu Avrupa tarihinden günümüze kalan tek musiki aletidir (24).

Avrupa Hunlar’ının silahları ve savaş taktikleri nasıl, o devir Avrupa ordularına misal teşkil ettiyse; Avarlar’ın silah ve savaş taktikleri ve kendi zamanlarında Avrupalılar tarafından misal kabul edilip, benimsemiştir.

Avarlar, oklarını muhafaza eden okluklarını bel kemerlerinin sağ tarafına, yayı ise diğer bir muhafaza içinde sol taraflarına asarlardı. Avar yayı birkaç parçadan mürekkep idi. İç tarafa takdim edilen kemik safihalara, Hunlar’a ait mezarlarda da rastlanmıştır. Avar kılıcı ise düz veya eğridir. 

Üzengiyi de Avrupa’ya getiren Avarlardır. Bu üzengiler, daire biçimindedir. Avar harp sanat, Bizanslılar’a da tesir etmiştir. Bizans imparatoru Heraklios ordusunu yeniden Avar usulüne göre teşkilatlandırıldığı zaman Sasaniler’e karşı galip gelmiştir. Bu devirde Bizans ordusu giyim ve silah bakımından tamamen Avarlar’a benzemekte idi. Ayrıca imparator Tactica adlı eserinde açıkça Avar ordusunun taktiklerinden ve giyiminden bahseder.

Avarlar, ölülerini mezara yüzü doğuya bakar şekilde yerleştirirlerdi. Mezar zemini, baştan ayak istikametine doğru meyillidir. Nüfuzlu şahısların cesetlerini, önce deriye sararlar ve bir lahit içine koyarak gömerlerdi. Mezarlara ahiret yolculuğu için kaplar içinde yemek de koyarlardı. Süvari ölünce kendisiyle birlikte atını da gömerlerdi.


PROF.DR.AHMET TAŞAĞIL
Mimar Sinan güzel Sanatlar Üniv.
Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı
kendi sitesinden alıntıdır.



1)Sahte Avarlar=Pseudo Avarlar.
2)J. Marquart, 1914; Gy. Nemeth, 1930; O. Franke, 1936; W. Eberhard, 1947; bu görüşü kabul etmişlerdir.
3)İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s.151 v.d.
4)Büyük Türkologlar’dan Gy. Nemeth’e göre Abar veya Apar kelimesi Aba+r karşı koyan direnen manası taşır.
5)Ktb I doğu 4; II. Ktb doğu 5.
6)İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s.154.
7)Bo-Kalabur din adamı-Tudun, Kagan, Tarkan, Bagan, Apsyk, Yuğruş, Bayan= zengin, Kansavci=prens, Kök-elçi, Solak-elçi, Mergen, Kandik gibi…
8)Brakisefal.
9)Fin-Ugor, Germen, İslav, İranlı.
10)A.N. Kurat, Kuzey Karadeniz’deki Türk Kavimleri, s.25.
11)A.N. Kurat, Kuzey Karadeniz’deki Türk Kavimleri, s.26.
12)L.Rasonyi, Tarihte Türklük, s. 79.
13)378’de Vizigotlarla.
14)L.Rasonyi, Tarihte Türklük, s. 80.
15)Rasonyi’e göre 597.
16)R. Grousset, Bozkır İmparatorluğu (terc. Reşat Uzmen), s. 174, İstanbul, 1980.
17)L.Rasonyi, Tarihte Türklük, s. 80.
18)İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s.156.
19)L.Rasonyi, Tarihte Türklük, s. 80.
20)Gök-Türkçe Baga-Avar dilinde Bağan, Bulgarlar ile Macarlar’da da mevcut.
21)Boyla Tuna Bulgar devleti.
22)Pylos, aslı Avorino.
23)Bar eskiden Civi Avarorum.
24)L.Rasonyi, Tarihte Türklük, s. 87.


KAYNAKLAR:
1. Strabon
2. Priskos
3. Th. Simokattes
4. Heraklius “Tactica”
5. Zakharias Rhetor
6. Menandros

BİBLİYOGRAFYA:
1. İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü.
2. R. Grousset, Bozkır İmparatorluğu.
3. L. Rasonyi, Tarihte Türklük.
4. Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihi.
5. Akdes Nimet Kurat, Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri.
 PEÇENEKLER
Peçeneklerin Nagy Szent Miklos Hazinesindeki Garuda Figürü

Doğu Avrupa’da Hazarlar’ın zamanla kuvvetten düşmesiyle, doğudan yine bir Türk kavmi, Pçenekler belirdi. Peçenekler, Batı Gök-Türk Oğuz boylarından olup, Kaşgarlı Mahmud’a göre 22 Oğuz boyundan 19.sudur (1).

Peçenekler göçlerinden evvel Issık-Balkaş gölleri havalisinde yaşıyorlardı. GökTürk Hakanlığı çözülünce doğuda Karluk devleti kuvvetlenmişti. Karluklar’ın baskısı üzerine Oğuzlar Peçenekleri batıya, Sibirya’ya doğru ittiler (2).

Bizans imparatoru Porphrogennetos’a göre Peçenekler’den bir bölük Oğuzlar’ın yanında kalmıştır. Kaşgarlı Mahmud’un bahsettiği Oğuz boyları listesindeki Peçenekler, bunlar olmalıdır (3).

Peçenekler’in kaynaklarda zikredilişi ise şöyledir; Bizans kaynaklarında; “patzinak” , Latin kaynaklarında; “pecenaci” , “pacinacae”, “bissenus”, Rus kaynaklarında; “peçenyeg”, Ermeni kaynaklarında; “badzinag”, Macar kaynaklarında; “beşenyö” (4) .

Peçenekler hakkındaki esas malumatı, onların Cim (Emba) ve Yayık nehirleri boylarında yaşadıkları sırada alıyoruz. Peçenekler, bu bölgede yerleşik olmayan bir hayat yaşarken sık sık komşu Hazar ülkesi topraklarına hücum ediyorlar, özellikle Hazar ticareti Peçenek saldırılarından büyük zarar görüyordu. Hazarlar bu sırada askeri kuvvetleri zayıflamış olduğundan doğuda bulunan Oğuzlar’ı (Uzlar) Peçeneklere karşı kışkırttılar. Peçenekler, bu Oğuz-Hazar ortak hareketine dayanamayıp 860-880 yılları arasında İtil behrini geçerek Karadeniz’in kuzeyine doğru ilerlediler (5).

Peçenekler’in büyük kısmı İtil nehrini geçerken, çok az bir grupta eski yerlerinde yani Yayık nehri boylarında Oğuzlar’a tabi olarak kaldılar. 922 yılında, bu bölgeden geçen İbni Fadlan, Peçnekler’in çok fakir bir hayat yaşadığından bahsetmektedir (6).

İtil nehrini geçen Peçenekler ise Etel-Közü mevkiindeki Macarlar’ı mağlup ederek bölgeden uzaklaştırıp, kendileri yerleştiler(889-893). Böylece Peçenekler, Don nehrinden Dnyepr’in batısına kadar uzanan bozkırlara hakim olmuşlardır.

Bizans kaynağı De Administrando İmperio’da (948-952) zikredildiğine göre 
Peçenekler 8 boy halinde idi; 
1- Ertim (Erdem, Başbuğu Bayça sonra Yavdı).
2- Çor (Başbuğu Kügel sonra Küerçi).
3- Yula (Başbuğu Korkut+an sonra Kabukşın).
4- Külbey (Başbuğu İpa sonra Suru).
5- Karabay (Başbuğu Kaydu).
6- Tolmaç (Başbuğu Kotran sonra Boru).
7- Kapan (Başbuğu Yazı).
8- Çoban (Başbuğu Bat+an sonra Bula).

Bu Peçenek boylarının yerleştiği sahalar ise şöyle idi; Çoban (7), Tomaç (8), Külbey (Onetz), Çor (9), Karabay (10) , Ertim(Dnyester), Yula (Prut), Kapan (Aşağı Tuna), boy adlarından bir kısmı eski Türk ünvanları (11) olup Başbuğ isimleri ise daha ziyade renkleri ifade etmektedir. Peçenekler, tarihleri süresince her biri kendi başbuğunun idaresinde olarak, yalnız boy teşkilatı çevresinde kalmışlar ve bir devlet düz enine girmemişler fakat savaş ve müdafaa zamanlarında bir araya gelerek ortak hareket etmesini bilmişlerdir (12).

Peçenek-Rus Münasebetleri:

Peçenek-Rus münasebetleri özellikle Rus tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Kiyef Rus knezliği üzerinde büyük tesirler yapan Peçenekler adeta Rus tarihinin bir sahifesini doldururlar. Ünlü Rus tarihçisi, Klüçevski’nin tabiri ile “Ruslar’ın steple mücadeleleri Peçeneklerle başlamaktadır (13).

Peçenekler’in Karadeniz’in kuzeyine geldikleri sırada, bu bölgedeki en mühim devlet Kiyef Rus Knezliği idi. Bu knezlikle Peçenekler 900 yıllarından 1036 yılına kadar yan yana yaşadılar. Bu süre içersinde Peçenekler ilki 915 yılında olmak üzere 121 yıl içinde 11 büyük akın yaptılar (Rus arazisine) (14).

Rus ve kayiinamelerine göre Peçenekler Rus kasabalarını yağmalıyorlar ve halkı esir alıp götürüyorlardı (15).
Aslında düşmanlık çok kere Ruslar’ın tecavüzünden veya Peçenek 
düşmanlarını korumalarından meydana geliyordu. Bazen da birbirine düşen knezler Peçenekler’den yardım istiyordu.İlk akın yılı olan 915’te Peçenekler, Rus topraklarına ilk defa girdiler. Knez İgor barış yapmak zorunda kaldı. Daha sonra Peçenekler’in Rus knezlerinin ordularına yardımcı kuvvet olarak girdiğini görmekteyiz. Knez İgor 944 yılında Bizans’a sefere gittiği zaman, 
ücretli Peçenek askerlerini de yanına almıştı. Knez İgor’un 946 yılındaki ölümünden sonra Rus vekayinamelerinde 22 yıl Peçenek akınına rastlanmıyor. Bu da göstermektedir ki, Peçenekler bu süre içersinde Ruslarla iyi geçiniyorlardı.Kiyef Rus Knezliğinin başına Svyatoslav geçince Peçenek Rus münasebetleri tekrar bozuldu. Bu arada Ruslar Peçenekler’den askeri teşkilatla ilgili çok şey almışlardı. 

Özellikle Svyatoslav Peçenek başbuğu vasfında askerdi. Bir Peçenek gibi ata biner, at sırtında seferlere katılır ve gayet sade bir hayat yaşardı. Svyatoslav 965 yılında İtilBulgarlarına ve Hazarlar’a karşı sefer açarak başarılar kazandı. 968 yılında ise Knez, Tuna Bulgarlar’ı üzerine sefere gittiği zaman Peçenekler, Kiyef’i kuşattılar. Fakat ağır silahları olmayışı yüzünden kuşatmayı yarıda bırakarak, geri döndüler. Bu arada 968’deki Bulgaristan’a giderek harbe başladı. Fakat Bizans İmparatoru İan Tzimistzes tarafından ağır yenilgiye uğratılıp geri dönerken, Peçenekler tarafından sıkıştırılarak (16), kılıçtan geçirildi. Knez Svyatoslav’ın kafatasından maşrapa yaptırarak, içki kadehi olarak kullanmaya başladı. Böylece eski Rus tarihinin Büyük İskender diye anılan reisi bir Türk başbuğunun elinde can verdi.
Svyatoslav’ın ölümünden sonra Kiyef knezliğinde çıkan taht mücadelelerine Peçenekler’de karıştı. Daha sonra knez olan Vladimir (Aziz Vladimir) zamanında PeçenekRus mücadelesi çok daha şiddetli oldu. Ruslar, Peçenek arazisine devamlı akınlar yapıyorlardı. Rus vekayiinamelerine göre ise, 988’de Peçenekler Vladimir’i yendiler. 922’de bu sefer Peçenekler Rus arazisine hücum ettiler. 966’da bir kere daha Kiyef şehrine kadar geldiler. 

1015 yılında Vladimir ölünce yerine geçen Yaroslav’a karşı, Peçenekler diğer varis lan Svyatopolk’u desteklediler. Fakat 1019 yılında Peçenekler ağır bir yenilgiye uğrayınca Svyatopolk taht iddiasından vazgeçti. Karadeniz’in kuzeyinde yüzyıldan fazla rahat hayat yaşayan Peçenekler’in huzurunu yine bir Türk kavmi olan Uzlar (17) bozdu. Aslında onlarda Kuman-Kıpçaklar’ın önünde tutunamayarak, İtil nehrini geçmişler ve Don boylarını işgale başlamışlardı. Bu durumda Peçenekler de Dnyeper’e doğru kaydı. Zaten devamlı göç halinde bulunan Peçenekler’den kalabalık gruplar, Orta Avrupa’ya yani Macaristan’a doğru kaymaya başladılar (943-972). Esas kütle ise bugünkü Baserabya denilen bölgeye gitti. 

Peçenekler’in Karadeniz’in kuzeyini terk etmesini fırsat bilen Ruslar Knez Yaroslav idaresinde Peçenekler’e ağır bir darbe indirdiler (1036). Bu savaştan sonra Peçenekler bir daha Rusları tehdit etmemişlerdir (18).

Bizans-Peçenek münasebetleri:

Bizans imparatorluğunun yüzyıllardan beri takip ettiği kuzey politikasını, Peçenekler’e karşı da uyguladı. Bizans’ın kuzey politikası “bir barbar kavmi, başka bir barbar kavim vasıtasıyla imha etmektir”. 9. yy. başlarında Bulgarlar’ın başında bulunan Çar Simeon, Bizans’ın elinden bir çok yeri almış, 914’de Edirne şehrini de aldıktan sonra bütün Trakya’yı tahrip etmişti. Tanrı’nın inayeti olarak kabul ediyordu. Derhal Khersones (Kırım) kumandanı Bogas’a gereken talimat verilerek, Peçenekler’le temasa geçip, onların Bulgarlar’a karşı hareket etmelerini sağlamaya çalışıldı. 917 yılında Peçenekler Tuna Bulgarlar’ı üzerine yürüdü. Fakat Bizans ordusuna kumanda eden Bogas ile Amiral Lecapenus’un birbirine düşmeleri üzerine, Peçenekler Bizanslılar’a güvenemeyip, geri döndüler. K. Porphyrogennetos, De Administrando İmperio’da Peçenekler’e çok önem vermiş ve Peçeneklerle mutlaka dost geçinmek gerektiğini tavsiye etmiştir. Bizans ile Peçenekler arasında dostça münasebetler de kurulmuştu. Peçenekler, Bizans’ın Hazarlar, Ruslar ve Zichia (Kafkaslar) ile olan ticaretine doğrudan ve dolaylı olarak karışıyorlardı.


1018 yılında Bizans İmparatoru II. Basil Bulgarlar’ı kesin yenilgiye uğratınca Peçenek-Bizans münasebetleri yeni bir safhaya girdi. Çünkü birbirleriyle Tuna nehrinde komşu olmuşlardı. Peçenekler daha ilk fırsatta Tuna’yı geçerek Balkanlar’da yayılacaklardı. Bu sırada kuzeyden gelen Uzlar’ın baskısı sonucu Peçenekler zor durumda kaldı. Hatta bir kısım Peçenek grubu Bizans hizmetine girerek, Anadolu’da dahi Bizans’a hizmet etmişlerdir. Bu arada bunların bir kısmı Malazgirt savaşında Alparslan tarafına geçerek savaşın sonucunda etkili rol oynadılar. 1050’li yıllarda Balkanlar’da Peçenekler’in müthiş yayılma hareketleri görülmekte, hatta bu durum 1081-1091 yılları arasında daha da artarak, Anadolu’nun fethini kolaylaştırdığı görülmektedir (19).


1086 yılında Peçenekler Başbuğ Çelgü’nün idaresinde Macar kralı ile beraber Lüleburgaz’a kadar ilerlediler. Çelgü savaşta yaralanarak öldü. Yerine geçen Tatuş adlı başbuğunun idaresinde, Kumanlarla takviyeli Bizans ordusunu Derster (Silistre)’de mağlup ettiler(1087). 1091 yılında ise İzmir Beyi Çakan İstanbul’u zaptetmek için anlaştılar, daha sonra bunlara Selçuklu kuvvetleri de katıldı. Bizans üç koldan sarılmıştı. Bizans imparatorluğu Avrupa’dan yardım istedi. Fakat Bizans’ı kurtaran yine kuzey siyaseti oldu.

Uzlar’ın arkasından Balkanlar’a kadar gelmiş olan Kumanlar ile anlaştı. Kumanları Tugorkan ve Bönek (Bonyak) adlı başbuğları idaresinde Peçenekler’i Meriç kıyısında, Omurbey (Lebinium) mevkiinde çok ağır bir mağlubiyete uğrattı. 40 bin süvarinin hücumuna uğrayan Pçenekler gafil avlanmışlardı. Neticede tamamen yok olan Peçenekler’in siyasi tarihi sona erdi (29 Nisan 1091). Bir kısım Peçenek Macaristan’a giderek Peşte ve Fertö çevresinde yerleştirildi. Bir kısmı Uzlarla ve Kumanlarla karıştı. 

Balkanlar’da kalanlar Vardar boyuna yerleştirildi. Makedonya’daki Meglona Ulahlar ile Sofya etrafındaki Şop-Bulgarlar’ın Peçenek neslinden olduğu söylenir. Anadolu’da, Sırbistan’da, Rusya’da, Macaraistan’da ve Kafkaslar’da bazı yer adları ve halk efsanelerinde Peçenek ismi hala yaşamaktadır. Orta Macaristan’da ele geçen Meşhur Nagy Szent Miklos hazinesinin kapları 
üzerindeki Gök-Türk yazılı kitabelerin Peçenekler’e ait olduğu kabul edilmekte, ayrıca Güney Rusya’da Poltava’da bulunan Perescepine hazinesinin de Peçenekler’e ait olduğu sanılmaktadır.


PROF.DR.AHMET TAŞAĞIL
Mimar Sinan güzel Sanatlar Üniv.
Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı
kendi sitesinden alıntıdır.


1)A.N. Kurat, Kuzey Karadeniz’deki Türk Kavimleri, s.44.
2)İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 169.
3)İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 169.
4)L.Rasonyi, Tarihte Türklük, s. 130-131, Ankara, 1971.
5)A.N. Kurat, Kuzey Karadeniz’deki Türk Kavimleri, s.45, İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 170, L.Rasonyi, Tarihte Türklük, s. 130.
6)A.N. Kurat, Kuzey Karadeniz’deki Türk Kavimleri, s.46.
7)Don nehri kıyıları.
8)Don’un denize döküldüğü saha.
9)Dnyper doğusu.
10)Dnyeper-Bug arası.
11)Yula, Çor, Kapan,=Kapgan, Kül, Bey.
12)İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 170-171.
13)A.N. Kurat, Kuzey Karadeniz’deki Türk Kavimleri, s.47.
14)A.N. Kurat, Kuzey Karadeniz’deki Türk Kavimleri, s.48.
15)İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 171.
16)Başbuğ Küre tarafından.
17)Rus vekayiinamelerinde Torki.
18)A.N. Kurat, Kuzey Karadeniz’deki Türk Kavimleri, s.49-54.
19)A.N. Kurat, Kuzey Karadeniz’deki Türk Kavimleri, s.62-63.


KAYNAKLAR:
1- K.Porphyrogennetos: De Adminstrando İmperio.
2- Kedrenos.
3- Kinnames.
4- Anna Komnena.
5- Skylitzes.
6- Nketas.
7- Michael Attaleites.
8- Niketas Bryennios.
9- Thedoros Prodromos.
Bu kaynaklar için bkz.: Gy. Moravcsik, Bizantino-Turcica.
L.Rasonyi, Tarihte Türklük, s. 327.

BİBLİYOGRAFYA:
1- Akdes Nimet Kurat, Peçenek Tarihi, İstanbul, 1937.
2- Akdes Nimet Kurat, VI. Ve XVIII. yy.larda Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri, Ankara, 1972.
3- Faruk Sümer, Oğuzlar, Tarihleri Boy Teşkilatı, Ankara, 1972.
4- Gy. Nemeth, “Peçenek ve Kumanlar’ın Dili”, Belleten, Sayı 14-15, Ankara, 1951.
5- L. Rasonyi, Tarihte Türklük, Ankara, 1971.
6- L. Rasonyi, “Ortaçağ’da Erdel’de Türklüğün İzleri”, Belleten, 1938.
7- Yaşar Nabi, Balkanlar ve Türklük, İstanbul, 1936.
8- Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihi, Ankara, 1962.
9- İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü.
10- R. Grousset, Bozkır İmparatorluğu (terc. Reşat Uzmen) İstanbul, 1980.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder