10 Ocak 2009 Cumartesi

hazar kağanlığı

Hazarların Kökeni ve Dili

DoğuAvrupa’da ilk muntazam devlet kuran kavim Hazarlar’dır. Hazarlar, Orta Asya’dahalis bir Türk kavmi idiler. 7.-10. yüzyıllarda kuvvetli teşkilatı, canlı ticarîfaaliyeti, dinî hoşgörüsü ve iktisadî refahı ile Kafkaslar ve Karadeniz'in kuzeydüzlüklerinde İtil (Volga)'dan Özü(Dnyeper)'ye, Çolman(Kama)'a ve Kiyef'e uzanansahada siyasî istikrar sağlayan Hazarhakanlığı Doğu Avrupa tarihinde büyük rol oynamış en mühim Türk devleti olarakgörünmektedir.

Hakanlığa adveren Hazarların (Arapça’da al-Hazar, İbranicede Hazar, Kozar, Latincede Chazari,Gazari, Grekçede Khazaroi, Rusçada Kozar, Kozarin, Macarcada Kazar, Kozar, ErmenicedeHazir-k, Gürcücede Hazar-i), Sabar Türklerinin devamı oldukları İslam tarihçisiel-Mes'üdî'nin (10. yüzyıl) bir kaydı ile de kuvvet kazanmıştır. Ona göre,İranlıların "Hazar" dedikleri topluluk Türkler tarafından "Sabar"(Sebir) diye anılır. Sabar adı yerine Hazar tabirinin hemen aynı manaya gelmesi debunu teyid eder.

Hazarları meydanagetiren ahalinin yalnız eski Sabar Türkleri'nden ibaret olmadığı, aslen Sabar olanSemender ve Belencer adlı iki Hazar boyundan başka, hakanlık topraklarında yaşayanzümreler arasında çeşitli Türk guruplarının yer aldığı da şüphesizdir. Hazarülkesinde Y'li (doğu) Türkçe (Hun, Gök-Türk, Uygur lehçesi) yanında R'li (batı)Türkçe (Ogur-Bulgar lehçesi) de konuşuluyor, ayrıca Fin-Ugor (Macarca) ve diğermahallî diller kullanılıyordu.

Bu, bölgede cereyaneden tarihî hadiselerin tabiî sonucu idi: Hazar devletinin ana toprakları durumundaolan Itil-Kafkaslar-Don arası saha, doğudan batıya gelişen büyük göçhareketlerinin yolu olduğu için, Hunlardan, Ogurlardan, Fin-Ugorlardan. Avarlardanburada kalan kütleler hayatlarını devam ettiriyorlardı.

Hazar Coğrafyası

Hazarlar’ınişgal ettikleri saha jeopolitik bakımdan çok mühimdir. Burası: İdil, Yayık, Kubanve Don (Ten) gibi, dört büyük nehrin mansabında, Çin- Türkistan- Karadeniz- Bizans-Önasya- İran- Harzem- Suriye- Mezopotamya- Kafkas- Şarkî Avrupa- Hazar- Skandinavyayollarının birleştiği bir saha idi.

Hazar memleketineKama ve Orta İdil havzasından her nevi hububat, kıymetli kürkler, bal ve balmumu,kereste, Yayık boyunca cenubî Ural’dan muhtelif madenler, Çin ve Türkistan’danipek ve pamuklu dokuma, İran ve Bizans’tan endüstri (sanayi) mamulâtı, Slav veSkandinavya memleketlerinden muhtelif eşya ve esir gelmekte idi.

Büyük kara venehir-deniz ticaret yollarının geçtiği bir yerde oturan Hazarlar erken yerleşik birkavim oldukları gibi, devletin esasiktisadî bünyesi ticarete istinat etmeğe başlamıştır. Az bir zaman içinde büyükticaret merkezleri-şehirleri- kurulmuştur; meselâ: İdil nehrinin mansıbındaki İtil,Şimalî Kafkasya’daki Semender ve Derbent, Yayık nehri mansıbındaki (?) Saksin,Kuban mansıbındaki Tamatarhan, Don boyundaki Sarkel (Ak-şehir) kalesi, adları malûmbelli başlı Hazar şehirleridir; bunlardan başka diğer büyük ve küçük şehirlerolduğu da zannedilmektedir.

Şehir hayatı süren,yani yüksek bir maddî ve manevî medeniyete sahip, ticaretle meşgul ve aynı zamandaziraatı da ihmal etmeyen yani toprağa bağlı bir Türk kavmi, en geç M.S. VI.yüzyılda İdil’in orta ve aşağı mecrası ile şimalî Kafkasya ve Don boyuncaelinde tutmakta idi.

Gök-Türklere Bağlı Hazarların Bizans'a Yardımları

558'den sonraki yıllardaSasanîlerle savaşa girişmiş Kafkaslar hakimi bir kavim olduğu bildirilen Hazarlar(daha doğrusu Sabarlar) "Hazar" adı ile 586'da Bizans'da iyice tanınmışbulunuyorlar, fakat aynı zamanda "Türk" diye anılıyorlardı. Çinkaynaklarında ise "Türk-Hazar" (T'u-küe Ho-sa-K'o-sa) adı ilezikredilmişlerdir. Bu son iki kayıt Hazar ülkesinin 576 yıllarında hakimiyetiKaradeniz'e ulaşan Gök-Türk imparatorluğu sahası içine alındığını göstermekteve topluluk adları kullanılışında Türk geleneğine uygun düşmektedir.

Böylece, Hazarlar, Gök-Türk hakanlığının batıda en uçkanadını meydana getirmişlerdir. Ermeni tarihçisi rahip Sebeos (VII.asır)'a veİslam kaynaklarına göre, Gök-Türk hanedanı Aşına ailesinden bir başbuğunidaresinde bu durum 7. yüzyılın 2. çeyreğine kadar devam etmiş ve Hazarlar BatıGök-Türk hakanının iradesi ile Sasanîlere karşı Bizans'a yardımdabulunmuşlardır. Hazarların Derbend'i geçerek Gürcistan'a girip Tiflis'ikuşattıkları ve Azerbaycan'a akınlar yaptıkları 626 yılına doğru, kendisi doğuKaradeniz sahillerinde bulunduğu sırada, başkenti Sasanî-Avar muhasarasına alınmışolan Bizans imparatoru Herakleios, Tiflis önlerine gelerek, Hazar hükümdar-başbuğu-ihtimal Batı Gök-Türk hakanı Tong Yabgu'nun küçük kardeşi "Yabgu" ilevardığı anlaşma sonucunda sağladığı 40 bin atlının desteği sayesinde İraniçlerine yürümeğe muvaffak olmuştu.

Bu münasebetle Anadolu İranlılarınistilasından kurtarılmış, Sa-sanîler artık büyük devlet olmaktan çıkmış veHazar kumandanı Çorpan Tarhan'ın başarı ile harekatı yürüttüğü bu sıralarda"Yabgu" da Tiflis'i zaptederek (629) bazı Ermeni kütlelerini himayesinealmıştı.

Hazar Hakanlığının Kurulması

Hazartarihinin gerçek hakanlık devresi 630'dan itibaren başlamaktadır. Bu tarihte OrtaAsya'da Gök-Türk hakanlığının Çin hakimiyetini tanıyarak bir fetret devresinegirmesi üzerine, kendi topraklarında kendi başlarına idareler kurmağa girişenbirçok Türk topluluklarında görüldüğü gibi, Hazarlar da, müstakil hakanlıkolarak devletlerini geliştirdiler. Başarı için gerekli siyasî ve iktisadî şartlarmevcut bulunuyordu.

Hazar-Bizans İlişkileri

Hazar Devleti, İrankarşısında Bizans'ın en iyi müttefiki durumunda idi. Türk-Bizans işbirliğisayesinde zayıflayan Sasanî imparatorluğu 634-637'lerde İslam kuvvetleri tarafındançökertilip İran toprakları Arapların eline geçerek, İslam ileri harekatı biryandan Ermeniye yolu ile Kafkaslar'a doğru, bir yandan da Suriye üzerinden Anadoluiçlerine doğru gelişmeye başlayınca, bu ittifak tabiî bir hal aldı. 7. asrın 2.yarısından itibaren gittikçe kuvvetlenerek 8. yüzyıl boyunca devam eden siyasîmenfaatler ortaklığı, iki tarafın hükümdar aileleri arasında evlenmelere varacakölçüde değer ve ehemmiyet kazandı.İmparator Justinianos II (685-695 ve 705-711) veKonstantinos V (741-775) Hazar prensesleri ile evlendiler .

Konstantinos'un prenses Çi-çek'tendoğan oğlu, tarihte "Hazar Leon" lakabı ile tanınan imparator Leon IV(775-780) Hazar hakanının torunu oluyordu. Bu suretle imparatorlar, aynı zamanda kendisiyasî-askerî iç meselelerinin hallinde Hazar yardımından faydalanıyorlardı. HazarLeon'un karısı İren'in, daha sonra, "Augusta" veya bir imparator naibi olarakdeğil, fakat tek başına ve tam salahiyetli "Basile-us" kabul ve ilan edilmesigibi Bizans ve Roma tarihinde ilk defa görülen hadise herhalde Hazar-Türk tesiri ileizah edilebilir.

Araplarla Mücadele

665'i takipeden yıllarda, Karadeniz kuzeyindeki "Büyük Bulgarya" devletinin kuvvetliHazar genişlemesi karşısında dayanamıyarak parçalanması neticesi, Dnyeper'e kadaruzanan düzlükler Hazarlara geçmiş ve hakanlık Kafkasların güneyinde de İslam ileriharekatına karşı yolları kapamıştı. Araplarla Hazarların mücadeleleri şiddetlive devamlı oldu. İlk büyük taarruz Halife Osman zamanında H. 31 (651-652)'de Selmanb. Rebîa kumandasında yapıldı. Derbend'i aşarak Hazar başkenti Belencer'e kadarsokulan Arap kuvvetleri geri püskürtüldü ve Hazarlar güneye doğru Ermenistan'agirdiler.

Bundan sonra, yarımasırdan fazla devam eden sınır boyu çarpışmalarını Arapların büyük çaptaharekâtı takip etti. Bu seferlerin başında Emevîlerin ünlü kumandanlarındanMesleme Abd'il-Melik (Halîfe Velîd 1 -705-715-'in kardeşi) bulunuyordu. Derbendhavalisine kadar uzanan (707-710, 711 yılları) Mesleme 714'de Derbend'i zaptetti ise de,kendisinin Istanbul'a yürümek üzere Kafkaslar'dan ayrılmasından sonra, Hazar taarruzukarşısında Arap kuvvetleri geri çekildi. 722 yılında, Ermeniye valisiel-Carrah'ül-Hikemî Hazar ülkesinde büyük başarı kazandı.

730'a kadarkikarşılıklı akınlar sonucunda Araplar tekrar Azerbaycan'a gerilediler. Fakat en mühimbaşarılarını Ermeniye ve Azerbaycan valisi Mervan b. Muhammet (sonradan halife)'in737'deki harekatı ile elde ettiler. Bu münasebetle hakanın İslamiyeti kabulezorlandığı söylenir; ancak rivayete göre, az sonra o yine eski dinine dönmüştür.İslam halifeliğinde Abbasîlerin iktidara gelmesi ile nıücadele hızından kaybetti.Mühim olmak üzere 8. asrın 2. yarısında, 760'lardan sonra, Hazarların Tiflis'itekrar ele geçirip Ermeniye bölgesine girmeleri zikredilmeğe değer.

Bu savaşlar dolayısiylebelirtildiğine göre, halîfe El-Mansür tarafından H. 141 (758)'de Daryal'da kurulmuşolan Ermeniye vilayet merkezinde vali Yezîd b.Useyd, hakanla uzlaşmak için, halîfeninarzusu gereğince bir Hazar prensesi ile evlenmekistemiş, tarhanlar refakatinde ağır çeyizi ile Berdaa (vilayet merkezi)'ya getirilenkızın doğum esnasında çocuğu ile ölmesi, hakanı bunun gerçekte bir ihanet sonucuolabileceği düşüncesine sevkederek harp sebebi sayılmış ve As-Tarhankumandasındaki Hazar ordusu hilafet topraklarına yürümüştür.

Hazar Devletinin Gelişmesi

İslam hilafetimparatorluğunun en kuvvetli devirlerinde Arap ordularına karşı gösterilen bu çetinmukavemet Hazar devletinin kudretini bir kere daha ortaya koyar. Hakikaten 8.-9. asırlarda hakanlık, îslammüelliflerinin ifadelerinden de anlaşıldığı üzere, Çin ve Bizans ile denk ayardaolmak üzere, Doğu Avrupa'nın en büyük siyasî teşekkülü durumunda idi.Sınırları bilhassa batı ve kuzey yönünde genişlemiş, Kuzey Kafkaslar'da"Serîr" ülkesi "Avarlar", Alanlar, On-ogurlar ve Kafkaslar'ındağlı kavimleri, Kırım'da Gotlar, İtil Bulgarları, Volga civarında Fin-UgorBurtas'lar ve başka çeşitli Fin kolları, Desna ırmağı ile orta Dnyeperçevresindeki İslav kütlelerinden Radimiçler, Vyatiçler, Severianlar, Polianlar vb.,Kuban havalisindeki Macarlar ve Kiyef ile dolayları, hakanlığın idaresinegirmişlerdi.

Böylece, 9. asırsonlarına ait bir kaynakta (Eldad ha-Dani) hakanı "25 kral"ın başındaolduğu söylenen Hazarlara bu siyasî gücü sağlayan başlıca imkanlardan biri,hakanlığın, coğrafî mevkii itibariyle Ortaçağ'ların belki en canlı ticarîfaaliyet bölgesinin merkezinde yer almış olması idi. Hazar ülkesineİskandinavya'dan, Volga ve Kama boylarından bilhassa kürkler (samur, kakım, sansar,zerduva, tilki vb.) ve diğer ticarî mallar (balmumu,tutkal), Çin'den ve Türkistan'danipek ve kumaşlar, Bizans'tan türlü sanat ve süs eşyası geliyor, İtil ve başkaHazar şehirlerinde pazarlanıyor, bu çeşitli ve zengin emtia Orta Asya-DoğuAvrupa-Yakın-doğu kıtaları arasında bir yandan diğer yana akıyordu Hazarhakanlığı, devlete yüksek gelir sağlama bakımından bu büyük ticarî faaliyetiteşkilatlandırıp emniyet ve kontrol altına almak suretiyle en iyi şekildedeğerlendiren bir siyasî birlik olarak Türk devletleri arasında seçkin bir yere sahipolmuştur.

"Hazar Barışı" (Pax Khazarica)

Kaynaklarda açıklandığına göre, Hazar hakanlığı refah içinde idi. İbn Fadlan(M.922) Hazarların bal, mum, un, kadife ve kürk ticareti yaptıklarını, Gerdîzî (M.1048) arıcılık ve balmumu ticareti ile uğraştıklarını söylemekte, İstahrî (M.930-933) Hazar devlet hazinesinin kaynakları olarak, ülkeye giriş noktalarında vekara, deniz ve nehir yollarının belirli yerlerinde elde edilen gümrük resimleri iletacirlerden alınan 1/10 vergileri zikretmekte, el-Mes'üdî (M. 944) Hazarların denizdeve nehirlerde gemiler işlettiklerini bildirmektedir.

Aynı kaynaklara göre Hazar ülkesinde tarım için verimli topraklar ve pek çok meyvebahçeleri bulunuyor ve bunlar "hayata kolaylık getiriyordu". Mevcut imkanlardolayısiyle Hazarlar şehirler de kurmuşlardı. Bunların en mühimi başkent İtilşehri idi. Öteki büyük şehirler, Belencer etrafında 4 bin kadar bahçesi ileSemender (Dağıstan bölgesinde deniz kenarında), Kuban'ın Karadeniz'e döküldüğüyerde Tamtarkan; Taman Tarhan adından), Volga kıyısında Sarıgşın (Arapkaynaklarında, Al-beyza). Bugünkü Türkçe ile "Ak-şehir" diyebileceğimizSarıgşm, başkent İtil'in bazan "Hazaran" denilen doğu kısmı idi.Başkentte hakanın oturduğu batı semtine "Han-balıg" (Han-şehri) adıverilmişti.

Başta kagan (hakan) veya Yilig (elig) ile bey (beh, peh)in bulunduğu, şad'lartarhan'lar tudun'lar idaresinde olarak, eski Gök-Türk teşkilatını devam ettiren Hazardevleti kuvvetli ordusu ile hakim olduğu geniş sahada asayiş ve ulaşım güvenliğitemin ederek 7.-9. yüzyıllar boyunca, Doğu Avrupa'da tam manasıyla bir "HazarBarışı" ("Pax Khazarica") çağı gerçekleştirmişti. Hatta bumaksatla herhangi bir dış saldırıyı vaktinde önlemek için Bizans'tan getirilenustaların yardımı ile 835'de ünlü Şarkel kalesi yaptırılmıştı. Ruskroniklerinde Bela Vedza (Beyaz kale) olarak zikredilen bu kale beyaz taştan ve tuğladaninşa edildiği için batı Türkçesi ile Şarkel (ak-ev=ak-kale) diyeadlandırılmıştı.

Hazarların Dini

"HazarBarışı" ulaşımı hızlandırmış, mal mübadelesini artırmış, dolayısiylehakanlık Doğulu, Batılı milletlerden kütleler halinde ticaret ve sanat erbabınınkaynaştığı bir ülke haline gelmişti. Bu sebeple, konuşulan çeşitli dilleryanında değişik yazılar (Gök-Türk, Arab, İbranî, Kyrill) kullanılıyordu. Ahalide çeşitli dinlerde idi. Hazarlar aslında eskiTürk-Bozkır dini olan, Tanrı'nın birliği inancına dayalı, Gök Tanrı("Tengri-Han") itikadında idiler.

Fakat milletlerarasısıkı münasebetler sonucunda ülkede İslamiyet, Hıristiyanlık ve Musevîlik deyayılmış olup, her cemaat tam bir vicdan hürriyeti içinde kendi dininin ibadet veayinlerini icra etmekte idi. Kaynaklara (İstahrî, M. 932, el-Mes'üdî, M. 944, İbnHavkal, M. 977) göre, Hazar şehirlerinde camiler,kiliseler, sinagoglar yanyana bulunuyordu. İslamlığın (9. yüzyıl ortalarında)Harezmliler aracılığı ile yayıldığı, Ortodoks Hıristiyanlığın Bizans'tangeldiği (8. yüzyıl son çeyreğinde) ve Hazar hakanının isteği üzerine meşhurİslav "apostol"u Kyrill (Kyrillos)'in başkent İtil'i ziyaretinden (861-862)sonra arttığı anlaşılıyorsa da, Musevîliğin, üstelik yalnız hakan ve ailesi ileidareci zümre dini olarak, ne zaman ve ne suretle kabul edildiği tam kesinliğeulaşmış görünmüyor.

HazarlarınMusevîliğe dönmesi umümîyetle Bulan adlı hakana bağlanmakta ve çeşitli tarihlerverilmektedir. Son araştırmalarda Bulan'ın 8. yüzyılda Khersones'de (GüneyKırım'da) din değiştirdiği ileri sürülmüştür. Bazı İslam müelliflerine(el-Mes'üdî) göre, Hazarlar Abbasî halîfesi Harunu'r-Reşîd zamanında (786-809)Musevîliğin bir mezhebine girmişlerdir. "Karay" denilen bu mezhep, Musa'nıntalimlerini ihtiva ettiği sanılan "Talmud"a fazla itibar etmeyen ve halkıbazı İslamî unsurlarla karışık bir itikat olup, Hazarların da kısa zaman içindeiyice Talmudculuğa yaklaştıkları söylenir.

960 yıllarınadoğru Endülüs Emevî devletinde Musevî nazır Hasday b. Şaprut'un Kurtuba'dan Hazarhakanı Yasef'e gönderdiği mektup ile hakanın İbranîce yazdığı rivayet edilencevap da meseleye tam bir aydınlık getirmemiştir. 16. asırda Mısır'da elegeçirilerek İstanbul'da yayınlanan (1577) bu "yazışma"("Correspondence Kha-zare")'nın ilmî yayınlara ve açıklamalara konu olanmetni (en iyisi, P. P. Ko-kovtsov, 1932, Leningrad) hakkındaki tenkidler vesikanıngerçekliği hususunda ciddî şüpheler uyandırmış ise de, içinde verilen bilgininbirçok bakımlardan doğruluğu ortaya konabilmektedir.

Netice olarak, Karay dini mensuplarının (Karaimler) Hazarülkesinde gittikçe kalabalıklaştığı ve hatta zamanımızda Kırım'da, Lehistan'dave Türkiye'de (İstanbul'da) yaşayan Karaimlerden hiç olmazsa ana dilleri ve dinîlisanı Türkçe olan cemaatlerin Musevî Hazar Türklerinin ve belki kısmen KaraimKumanların torunları oldukları anlaşılmaktadır.

Hazarların Slavlar Üzerindeki Etkisi

"Hazar Barışı"nın sağladığı sükünet ve huzurla gelişen ticarîfaaliyet, tarihin mühim hadiselerinden biri olmak üzere, Rus-İslav devletininteşekkülüne yardım etmiştir. İskandinavya-Bizans ticaret yolu üzerinde,ormanlarında kıymetli kürklü hayvanları ve orman-bozkır sınırı boyunca arılarıbol bölgelerde oturan, daha çok avcılık ve bal istihsali ile uğraşan İslav-Finkarışımı kabileler, aynı ticarî maksatlarla buraya gelen İskandinavya'lı gözüpek denizci Vareg (Norman)'lerden Rus (Ross, Rhos<Rodh=gemici, eski İsveç dilinde)diye adlandırılan maceracı bir grubun idaresine girmişler ve Hazar örneğine uygunbir siyasî yapı kazanmağa başlamışlardı (9. asrın ilk yarısı).

İlmen gölüçevresinde yerlilerden aldıkları kürk, bal, balmumu gibi mallar sayesinde Bizans ilealış-verişe girişen Vareg-Ruslar o civarda bazı kasabalar da kurmağaçalışıyorlardı. 9. yy. 2. çeyreğinde İlmen'in kuzeyindeki Novgorod şehrinin,Rurik adlı bir Vareg-Rus'un knezlik (beylik) merkezi olduğu ve bu "knez"(kelime aslen Germence'dir)'in oralardaki bazı İslav kabileleri tarafından"hükümdar olması için" nasıl davet edildiği Rusların "ilkkronik" (Nestor Tarihi. 12. asrın ilk çeyreği)'inde efsane vasfında anlatılır.

Devletinikurmuş olan Rurik, Hazarlara bağlı orta Dnyeper sahasındaki Hazar merkezi (kalesi)Sambata'ya gelerek, (862'de) tabilik statüsü altında, ticarî-siyasî faaliyetleregirişmiş ve Rurik'den sonra halefi Oleg, aynı yerde o sıralarda gelişen Kiyefşehrini kendi hakimiyetine geçirmeğe muvaffak olmuştur (882). Bu münasebetle adıancak Türkçe ile açıklanabilen Kiyefin, Sambata gibi, Türkler tarafından kurulduğuileri sürülmüştür. Bu devirde Rus knezliklerinde Türk tesirleri açıktır. Daha839'da ilk kurulan "Rhos" (Rus) birliğinde başkanın unvanı"chacanus" (khakanus=hakan) idi.

988'deHıristiyanlığı kabul eden prens Vladimir ve sonra knez Yaroslav (1036-1050) halaresmen "kagan" unvanını taşımağa devam ediyorlardı. İbn Rusta (920'lerde)Gerdîzî ve Frank kroniği (Annales Bertiniani 839’dan) ve Metropolit Hilarion (11.yüzyıl) hep Rus "hakan"larından bahsederler. 10 yüzyılda Kiyef şehrininbir kısmı "Kozari" diye anılmakta idi. Kiyefe Türkçe "Mankermen"(=büyük hisar) de denilmiş ve Moskova'dakiKremlin (=hisar, kale) sarayı adının Türkçeden geldiği belirtilmiştir. İlk Ruskanunnamesi "Russkaya Pravda"'da "drujina" (idareciler) ile teb'amünasebetlerinin açıklanmasında adeta bir Hazar-Türk topluluğunu sezinlemek mümküngörülmüştür.

Hazarların Macarlar Üzerindeki Etkisi

Hazar hakanlığı Macar (Magyar) devletinin de gerçek kurucusu durumundadır.Aslında Urallı (Fin-Ugor) bir kavim olarak, Vogul ve Ostiyaklarla yakın akraba bulunanMacarlar Ural dağlarının ormanlık yamaçlarındaki eski yurtlarından bozkırlarçizgisine inerek, buradaki Ogur Türkleri ile uzun bir devre birlikte yaşamışlardır.

M. 463'lerde Sabarların batıya göç hareketleri baskısı dolayısiyle Macarların (birkısmı bugünkü Başkırtlar sahasındaki yurtlarında /Magna Hungaria=Asıl veyaBüyük Macaristan/ kalırken), kalabalık kısmı Ogurlarla birlikte Kuzey Kafkaslar'a,Kuban nehri dolaylarına gelmişlerdir. Orada On-Ogur'ların idaresinde kaldıklan içinOn-Ogur (=Ongur, Ongri, Ungor, Ungaros, Hungarus, Hongrois, Venger vb.) adı ile detanınmış olan Macarların eski tarihine ait, Hunor ve Moger kardeşlerin bir geyikrehberliğinde Azak denizinin batısına geçtiklerine dair Batı kaynaklarındanakledilen gelenek bu kavmin, Karadeniz kuzeyinde Bulgarlarla -ve herhalde Bulgarlarınaracılığı ile- Hunlarla yakın ilişkilerinin ve Alanlarla komşuluklarınınhatıralarıdır.

Sabarların Kafkasya'yı işgalleri sırasında "Sabar(d)" diye, daha sonra(Gök-Türk hakimiyeti Kırım'a kadar uzanınca ve sonra Hazar hakimiyeti dolayısiyle) "Türk" diye anılan Macarlar, 400 yılkadar Türklerle bir arada yaşamanın neticesi olarak, Bozkır kültürünün derintesiri altında Türk kültür unsurlarını benimsemişler, ona göreteşkilatlanmışlar, hayvan beslemeyi, çiftçiliği, bağcılığı, kanun kavramınıve yazıyı öğrenmişlerdir. Halen Macar dilinde yaşamağa devam eden Türkçesözler (batı, yani -r'li- Bulgar Türkçesi'nden) bunu açıkça gösterir:Ökör=öküz, tino=dana, bika =buğa, borju=buızagı, tyuk=tavuk, /kos=koç,kecske=keçı, tarlo=tarla, teknö=tekne, karo=kazık, eke=saban, arok=arık,buza=buğday, arpa=arpa, borso=buıçak, alma =elma, szölö=üzüm, sereg=çeri(g)(ordu), beke=barış, erö=erk (kuvvet), törveny=töre (kanun), tanu=tanık (şahid),belyeg=belge, erdem=erdem, egy=kutsal, bün=günah, bölcs=bilge, kek=gök (mavi),sarga=sarı, szam=sayı, betü=biti(g) (harf), ir+ni= yazmak vb....

Macarlar Don nehri dolaylarında (Dentü-Mogyeria) iken, Hazar hakanlığınca tayinedilmiş ve hatta bir Hazar prensesi ile evlendirilmiş ve ihtimal "Kündü"unvanını taşıyan başbuğları Lebedi'nin idaresinde bulundukları sırada, doğudangelen Peçenek baskısı sebebi ile yerlerinden ayrılarak Dnyeper-Dnyester-Prutbölgesi'ne geçmişlerdir. Burada Kündü ile "Üge" taraflarından idareedildikleri zaman, herbirinin başında Hazar hakanlığının tayin ettiği birer"ür" bulunan 7 kabileden kurulu birlik teşkil ettikleri anlaşılanMacarların Türklerle büsbütün karıştıklarını kabile adları göstermektedir:Tarjan (tarkan), Yenö (Türkçe ünvan "ınak"dan), Kürt Gyarmat (yorulmaz),Ker (büyük, iri), Keszi (kesik, parça). Diğer iki kabile Fin-Ugor: Nyek ve Magyar.880'lerde batıya doğru yönelen Peçeneklere kendi ülkesinden yol vermek zorundakaldığı anlaşılan Hazar hakanı tarafından, herhalde Peçenek tehlikesine karşıMacar birliğini sağlam tutmak maksadıyla, Üge soyundan Almış-oğlu Arpad (Türkçe,Arpacık)'a tam selahiyet verildi ve o, "Türk (Hazar) usulünde töre uyarıncakalkan üzerinde kaldırılmak" suretiyle ve herhalde Gyula (=Yula, Cula, Türkçeunvan) olarak Macar kabileler birliğinin başbuğu ilan edildi. Hazar topluluğundanayrılan üç urugdan kurulu Kabar'ların da katılması ile Macar kabile sayısı 8'eyükseldi, dolayısiyle Macarlar arasında Türk unsur daha da arttı ve bu sebeptenFin-Ugorca yanında Türkçe de yaygın dil haline geldi ki, bu iki dilli durum bir asırkadar sürmüş gibidir.

889'adoğru Macarlara yönelen 2. büyük Peçenek taarruzu yüzünden Etelküzü'yü terketmek zorunda kalan Macarlar, vaktiyle Avarlarla birlikte bir kısım soydaşlarınıngittiği ve kendi hayat şartlarına uygun bulup beğendikleri Tuna-Tisa bölgesini, Arpad(ölm. 907)'ın sevk ve idaresinde, işgal ederek bugünkü vatanlarını (Macaristan,Hungaria) kurdular (896). Türk soyundan gelen ve 1301 yılına kadar devam eden Arpadsülalesi mensupları, 1000 senesinde Hıristiyanlığı (Roma Katolik) kabul edinceyekadar çoğunlukla Türkçe adlar taşımışlardır: Tarkaç, Yutaş, Taş, Tarma veGeza; iki prenses: Saroltu, Karoldu (Ak-gelincik, Kara-gelincik) ve Hıristiyanlığıdevlet dini yapan ve Stephanos (İstvan) adını alan kral: Vayk (=Bay+k). O tarihlerde Bizans kaynaklarında Macarlara daima"Türk" denildiği gibi, Macaristan'a da "Türkiye (Toupxia) adıverilmiştir. Ayrıca Macarlardan bir zümre olup bugün Erdel (Transilvanya)'deoturan Türk asıllı Szekely (Sekel)'ler 16. yüzyıl ortalarına kadar, eski Orhunalfabesinin az değişiklikle devamı olan ve Macar "Oyma yazısı" (Rovasiras)denilen yazıyı kullanmışlardır ki, bu yazıdan bir hatıra da İstanbul'dabulunmuştur (Elçi Hanı kitabesi. 16 yüzyıl).

Hazar Devleti'nin Yıkılışı

Hazar hakanlığı 10. yüzyılın ortalarından itibaren gücünü kaybetmeğe başladı.Bu, tabiat'ıyle daha önceki tarihlerde beliren sosyal huzursuzlukların sonucu idi.Ordu, Hazar unsurunun daha çok ticarî işlere kayması dolayısiyle-ücretli askersayısının gittikçe artması yüzünden, yavaş yavaş millîliğini kaybederekyabancılaşıyordu. Daha 8. asır ortalarında ücretlilerin mühim bir kısmını Harezmve civarından gelen müslümanlar teşkil ediyordu.

Memlekette dil ve din birliğinin bulunmaması, Hazar topluluğunun dağılmasınıkolaylaştıran amillerden olmuş; ordunun kuvvetten düşmesi neticesinde ticarîemniyetin sarsılması ekonomik dengeyi bozmuş; Peçeneklerin ülkeye yayılmaları,belki büyük karışıklık yılları olarak bilinen 854'lerde Kabarların, daha sonraMacarların ve ihtimal Kalizlerle Bulgar İskit'lerin yurttan ayrılmaları hakanlığıbüsbütün zaafa uğratmıştı.

İslavlardurumdan faydalandılar. Ticaret örtüsü altında etrafta saldırgan hareketleregiriştiler. Hazar sahillerindeki kasabaları yağmalıyor, tahrip ediyor, ahaliyiöldürüyorlardı (bilhassa 910, 913, 943 yıllarında). Vaktiyle hakanlık gemilerininhuzur içinde dolaştığı deniz ve nehir yollarında emniyet kalmadı. Hazar hükümetmakamlarının kanunsuzluklara engel olmağa çalışmaları İslavları büsbütünazdırdı.

Nihayet Kiyef Rusprensi Svyatoslav, Türk tarzında kurup donattığı kalabalık kara ve nehir kuvvetleriile her cihetçe borçlu bulunduğu efendilerini mağlüp, başkenti zapt ve diğerşehirleri tahrip etti (965). Yakınında 12. asırda "Saksın" şehrininkurulduğu eski başkent İtil şehri, el-Bîrünî zamanında (1048) bile harabe halindeidi... Hazarlar dağıldılar. Tamatarhan’a, Kırım'a doğru çekilenler toplulukhayatını devam ettirmeğe çalıştılar. Kafkaslarda yaşayan Karaçayların Hazarlarlaakrabalığı ileri sürülmektedir. Bugün Hazarların hatıralarından biri HazarDenizi'nin adıdır.

Hazar Devleti'nin Genel Özellikleri

Denebilir ki, VIII.-IX.yüzyıllardaki Hazar hâkimiyeti XIII.-XV.yüzyıllardaki AltınOrdu’nun Rus yurdu üzerindeki hâkimiyetinin bir öncüsü mahiyetindedir. ÇeşitliSlav zümrelerinin ayrı kabile hayatı ve ormanlarla meşguliyetinin icap ettirdiğibasamaktan, ticaret ve devlet teşkilâtı basamağına yükselmeğe başlamalarında ikiasırdan fazla süren Hazar hâkimiyetinin büyük tesir yaptığı asla inkâr vereddedilemez. Hazar Devleti ve Hazar hayatı, kendi devri için en “modern” birmanzara arzetmektedir.

Başında bulunan “Kağan” (Hakan)ın mutlaka hükümdar neslinden, yani “Kağanoğlu” olması lâzım gelmekle ve kendisine âdeta ilâhi bir ubudiyet gösterilmekleberaber, devlet işlerindeki icraatı ve mevkii bugünkü İngiltere kıralınınkindenpek farklı değildi. İcraî kuvvetin başında “Hakanbey” ünvanıyla biribulunurdu; askerî kuvvetlerin başında da “İl-şat” ünvanıyla ikinci bir şahsındurduğu anlaşılıyor. Kağan adeta devletin en yüksek sembolü olarak, representativbir şahıstan başka bir şey ifade etmiyordu; sırasına göre “Kağan” azledilir,yerine han neslinden olmak üzere başka biri çıkarılabilirdi. İkinci hususiyet de:Hazar devletinde, dünyada o devirde ve hatta sonraları bile görülmeyen nizam ve dinitolerans vardı.

Hazarlar; her cins insanlara kolaylıklar gösteriyorlar, imtiyazlar veriyorlardı;neticede: İtil ve diğer Hazar şehirleri birçok kavim ve ırkların buluştuğu ve işyaptığı bir yer oluyordu. Diğer taraftan Hazar devletinde tam bir din toleransıvardı. Zaten en eski Türk örf ve âdedine göre “herkes kendine göre tanrıyaulaşabilirdi”, yani tam bir vicdan hürriyeti mevcuttu. Bir sebeptendir ki, Hazarlararasında dört beş (belki de fazla) din yan yana serbestçe yaşayabilmişlerdir.Hazar-Türk ahalisinin büyük kısmı öteden beri Türkler’in “millî dinleri”olan şamanlığa mensup oldukları halde üst tabaka bilhassa Kağan ve saray erkânıYahudi dinini kabul etmemişlerdi. Tüccar tabakası Harezm ve diğer İslâmmemleketleriyle fazla temas neticesinde müslümandı; İtil’de, Bizans’tan ve başkamemleketlerden gelen hristiyanlar da çoktu; Skandinavyalı Rus (yani Varegler) lar daSkandinavya–German dinine mensupdular. Bu suretle herhangi bir dine mensup olmak, Hazarmemleketinde suç teşkil etmiyor ve iş güç üzerinde bunun hiçbir tesiri olmuyordu.

Hazarlar, iktisadenyükseldikçe, devletin müdafaasında “ücretli” kıtalar kullanmağa başladılar.Bu defa askerî kuvveti başka memleketlerden getirilen ve çoğu müslüman olankıtalardan teşekkül etmekteydi. İlk zamanlar, bunun faydası görülmüş ise de, çokgeçmeden, bilhassa iktisadî vaziyet bozulunca Hazarlar dıştan gelen tehlikeye karşıduramadılar. Bilhassa IX.yüzyılın ortalarında İtil-Harezm ticaret yolu PeçenekTürkleri tarafından istila edilince, Hazar ticaretine mühim bir darbe indirildiğigibi, Peçenekler bu defa Hazarlar için tehlikeli bir komşu oldular. Hazarlar, butehlikeyi, daha şarktaki Uz (Oğuz) larla bir ittifak akti suretiyle bertaraf etmekistemişlerse de, bunda muvaffak olamadılar. Peçenekler 869 tarihlerinde İdil’igeçip Don boyuna geldikten sonra, Hazarlar onlara karşı, VIII.yüzyılda Uralmıntıkasından gelerek Kuban nehri yakınlarında Aşağı Don havzasında yerleşenMacarlar’ı teşkilatlandırarak mukavemete hazırlanmışlarsa da bundan hiçbir neticeçıkmamıştı. Peçenekler kısa bir zaman zarfında Don’dan Dnestr’e kadarbugünkü Karadeniz bozkırlarını işgal ile buradaki Hazar hâkimiyet ve nüfuzunanihayet verdiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder