Hazarların Kökeni ve Dili
DoğuAvrupa’da ilk muntazam devlet kuran kavim Hazarlar’dır. Hazarlar,
Orta Asya’dahalis bir Türk kavmi idiler. 7.-10. yüzyıllarda kuvvetli
teşkilatı, canlı ticarîfaaliyeti, dinî hoşgörüsü ve iktisadî refahı ile
Kafkaslar ve Karadeniz'in kuzeydüzlüklerinde İtil (Volga)'dan
Özü(Dnyeper)'ye, Çolman(Kama)'a ve Kiyef'e uzanansahada siyasî istikrar
sağlayan Hazarhakanlığı Doğu Avrupa tarihinde büyük rol oynamış en mühim
Türk devleti olarakgörünmektedir.
Hakanlığa adveren Hazarların (Arapça’da al-Hazar, İbranicede Hazar,
Kozar, Latincede Chazari,Gazari, Grekçede Khazaroi, Rusçada Kozar,
Kozarin, Macarcada Kazar, Kozar, ErmenicedeHazir-k, Gürcücede Hazar-i),
Sabar Türklerinin devamı oldukları İslam tarihçisiel-Mes'üdî'nin (10.
yüzyıl) bir kaydı ile de kuvvet kazanmıştır. Ona göre,İranlıların
"Hazar" dedikleri topluluk Türkler tarafından "Sabar"(Sebir) diye
anılır. Sabar adı yerine Hazar tabirinin hemen aynı manaya gelmesi
debunu teyid eder.
Hazarları meydanagetiren ahalinin yalnız eski Sabar Türkleri'nden ibaret
olmadığı, aslen Sabar olanSemender ve Belencer adlı iki Hazar boyundan
başka, hakanlık topraklarında yaşayanzümreler arasında çeşitli Türk
guruplarının yer aldığı da şüphesizdir. Hazarülkesinde Y'li (doğu)
Türkçe (Hun, Gök-Türk, Uygur lehçesi) yanında R'li (batı)Türkçe
(Ogur-Bulgar lehçesi) de konuşuluyor, ayrıca Fin-Ugor (Macarca) ve
diğermahallî diller kullanılıyordu.
Bu, bölgede cereyaneden tarihî hadiselerin tabiî sonucu idi: Hazar
devletinin ana toprakları durumundaolan Itil-Kafkaslar-Don arası saha,
doğudan batıya gelişen büyük göçhareketlerinin yolu olduğu için,
Hunlardan, Ogurlardan, Fin-Ugorlardan. Avarlardanburada kalan kütleler
hayatlarını devam ettiriyorlardı.
Hazar Coğrafyası
Hazarlar’ınişgal ettikleri saha jeopolitik bakımdan çok mühimdir.
Burası: İdil, Yayık, Kubanve Don (Ten) gibi, dört büyük nehrin
mansabında, Çin- Türkistan- Karadeniz- Bizans-Önasya- İran- Harzem-
Suriye- Mezopotamya- Kafkas- Şarkî Avrupa- Hazar- Skandinavyayollarının
birleştiği bir saha idi.
Hazar memleketineKama ve Orta İdil havzasından her nevi hububat,
kıymetli kürkler, bal ve balmumu,kereste, Yayık boyunca cenubî Ural’dan
muhtelif madenler, Çin ve Türkistan’danipek ve pamuklu dokuma, İran ve
Bizans’tan endüstri (sanayi) mamulâtı, Slav veSkandinavya
memleketlerinden muhtelif eşya ve esir gelmekte idi.
Büyük kara venehir-deniz ticaret yollarının geçtiği bir yerde oturan
Hazarlar erken yerleşik birkavim oldukları gibi, devletin esasiktisadî
bünyesi ticarete istinat etmeğe başlamıştır. Az bir zaman içinde
büyükticaret merkezleri-şehirleri- kurulmuştur; meselâ: İdil nehrinin
mansıbındaki İtil,Şimalî Kafkasya’daki Semender ve Derbent, Yayık nehri
mansıbındaki (?) Saksin,Kuban mansıbındaki Tamatarhan, Don boyundaki
Sarkel (Ak-şehir) kalesi, adları malûmbelli başlı Hazar şehirleridir;
bunlardan başka diğer büyük ve küçük şehirlerolduğu da
zannedilmektedir.
Şehir hayatı süren,yani yüksek bir maddî ve manevî medeniyete sahip,
ticaretle meşgul ve aynı zamandaziraatı da ihmal etmeyen yani toprağa
bağlı bir Türk kavmi, en geç M.S. VI.yüzyılda İdil’in orta ve aşağı
mecrası ile şimalî Kafkasya ve Don boyuncaelinde tutmakta idi.
Gök-Türklere Bağlı Hazarların
Bizans'a Yardımları
558'den sonraki yıllardaSasanîlerle savaşa girişmiş Kafkaslar hakimi bir
kavim olduğu bildirilen Hazarlar(daha doğrusu Sabarlar) "Hazar" adı ile
586'da Bizans'da iyice tanınmışbulunuyorlar, fakat aynı zamanda "Türk"
diye anılıyorlardı. Çinkaynaklarında ise "Türk-Hazar" (T'u-küe
Ho-sa-K'o-sa) adı ilezikredilmişlerdir. Bu son iki kayıt Hazar ülkesinin
576 yıllarında hakimiyetiKaradeniz'e ulaşan Gök-Türk imparatorluğu
sahası içine alındığını göstermekteve topluluk adları kullanılışında
Türk geleneğine uygun düşmektedir.
Böylece, Hazarlar, Gök-Türk hakanlığının batıda en uçkanadını meydana
getirmişlerdir. Ermeni tarihçisi rahip Sebeos (VII.asır)'a veİslam
kaynaklarına göre, Gök-Türk hanedanı Aşına ailesinden bir
başbuğunidaresinde bu durum 7. yüzyılın 2. çeyreğine kadar devam etmiş
ve Hazarlar BatıGök-Türk hakanının iradesi ile Sasanîlere karşı Bizans'a
yardımdabulunmuşlardır. Hazarların Derbend'i geçerek Gürcistan'a girip
Tiflis'ikuşattıkları ve Azerbaycan'a akınlar yaptıkları 626 yılına
doğru, kendisi doğuKaradeniz sahillerinde bulunduğu sırada, başkenti
Sasanî-Avar muhasarasına alınmışolan Bizans imparatoru Herakleios,
Tiflis önlerine gelerek, Hazar hükümdar-başbuğu-ihtimal Batı Gök-Türk
hakanı Tong Yabgu'nun küçük kardeşi "Yabgu" ilevardığı anlaşma sonucunda
sağladığı 40 bin atlının desteği sayesinde İraniçlerine yürümeğe
muvaffak olmuştu.
Bu münasebetle Anadolu İranlılarınistilasından kurtarılmış, Sa-sanîler
artık büyük devlet olmaktan çıkmış veHazar kumandanı Çorpan Tarhan'ın
başarı ile harekatı yürüttüğü bu sıralarda"Yabgu" da Tiflis'i zaptederek
(629) bazı Ermeni kütlelerini himayesinealmıştı.
Hazar Hakanlığının Kurulması
Hazartarihinin gerçek hakanlık devresi 630'dan itibaren başlamaktadır.
Bu tarihte OrtaAsya'da Gök-Türk hakanlığının Çin hakimiyetini tanıyarak
bir fetret devresinegirmesi üzerine, kendi topraklarında kendi başlarına
idareler kurmağa girişenbirçok Türk topluluklarında görüldüğü gibi,
Hazarlar da, müstakil hakanlıkolarak devletlerini geliştirdiler. Başarı
için gerekli siyasî ve iktisadî şartlarmevcut bulunuyordu.
Hazar-Bizans İlişkileri
Hazar Devleti, İrankarşısında Bizans'ın en iyi müttefiki durumunda idi.
Türk-Bizans işbirliğisayesinde zayıflayan Sasanî imparatorluğu
634-637'lerde İslam kuvvetleri tarafındançökertilip İran toprakları
Arapların eline geçerek, İslam ileri harekatı biryandan Ermeniye yolu
ile Kafkaslar'a doğru, bir yandan da Suriye üzerinden Anadoluiçlerine
doğru gelişmeye başlayınca, bu ittifak tabiî bir hal aldı. 7. asrın
2.yarısından itibaren gittikçe kuvvetlenerek 8. yüzyıl boyunca devam
eden siyasîmenfaatler ortaklığı, iki tarafın hükümdar aileleri arasında
evlenmelere varacakölçüde değer ve ehemmiyet kazandı.İmparator
Justinianos II (685-695 ve 705-711) veKonstantinos V (741-775) Hazar
prensesleri ile evlendiler .
Konstantinos'un prenses Çi-çek'tendoğan oğlu, tarihte "Hazar Leon"
lakabı ile tanınan imparator Leon IV(775-780) Hazar hakanının torunu
oluyordu. Bu suretle imparatorlar, aynı zamanda kendisiyasî-askerî iç
meselelerinin hallinde Hazar yardımından faydalanıyorlardı. HazarLeon'un
karısı İren'in, daha sonra, "Augusta" veya bir imparator naibi
olarakdeğil, fakat tek başına ve tam salahiyetli "Basile-us" kabul ve
ilan edilmesigibi Bizans ve Roma tarihinde ilk defa görülen hadise
herhalde Hazar-Türk tesiri ileizah edilebilir.
Araplarla Mücadele
665'i takipeden yıllarda, Karadeniz kuzeyindeki "Büyük Bulgarya"
devletinin kuvvetliHazar genişlemesi karşısında dayanamıyarak
parçalanması neticesi, Dnyeper'e kadaruzanan düzlükler Hazarlara geçmiş
ve hakanlık Kafkasların güneyinde de İslam ileriharekatına karşı yolları
kapamıştı. Araplarla Hazarların mücadeleleri şiddetlive devamlı oldu.
İlk büyük taarruz Halife Osman zamanında H. 31 (651-652)'de Selmanb.
Rebîa kumandasında yapıldı. Derbend'i aşarak Hazar başkenti Belencer'e
kadarsokulan Arap kuvvetleri geri püskürtüldü ve Hazarlar güneye doğru
Ermenistan'agirdiler.
Bundan sonra, yarımasırdan fazla devam eden sınır boyu çarpışmalarını
Arapların büyük çaptaharekâtı takip etti. Bu seferlerin başında
Emevîlerin ünlü kumandanlarındanMesleme Abd'il-Melik (Halîfe Velîd 1
-705-715-'in kardeşi) bulunuyordu. Derbendhavalisine kadar uzanan
(707-710, 711 yılları) Mesleme 714'de Derbend'i zaptetti ise
de,kendisinin Istanbul'a yürümek üzere Kafkaslar'dan ayrılmasından
sonra, Hazar taarruzukarşısında Arap kuvvetleri geri çekildi. 722
yılında, Ermeniye valisiel-Carrah'ül-Hikemî Hazar ülkesinde büyük başarı
kazandı.
730'a kadarkikarşılıklı akınlar sonucunda Araplar tekrar Azerbaycan'a
gerilediler. Fakat en mühimbaşarılarını Ermeniye ve Azerbaycan valisi
Mervan b. Muhammet (sonradan halife)'in737'deki harekatı ile elde
ettiler. Bu münasebetle hakanın İslamiyeti kabulezorlandığı söylenir;
ancak rivayete göre, az sonra o yine eski dinine dönmüştür.İslam
halifeliğinde Abbasîlerin iktidara gelmesi ile nıücadele hızından
kaybetti.Mühim olmak üzere 8. asrın 2. yarısında, 760'lardan sonra,
Hazarların Tiflis'itekrar ele geçirip Ermeniye bölgesine girmeleri
zikredilmeğe değer.
Bu savaşlar dolayısiylebelirtildiğine göre, halîfe El-Mansür tarafından
H. 141 (758)'de Daryal'da kurulmuşolan Ermeniye vilayet merkezinde vali
Yezîd b.Useyd, hakanla uzlaşmak için, halîfeninarzusu gereğince bir
Hazar prensesi ile evlenmekistemiş, tarhanlar refakatinde ağır çeyizi
ile Berdaa (vilayet merkezi)'ya getirilenkızın doğum esnasında çocuğu
ile ölmesi, hakanı bunun gerçekte bir ihanet sonucuolabileceği
düşüncesine sevkederek harp sebebi sayılmış ve As-Tarhankumandasındaki
Hazar ordusu hilafet topraklarına yürümüştür.
Hazar Devletinin Gelişmesi
İslam hilafetimparatorluğunun en kuvvetli devirlerinde Arap ordularına
karşı gösterilen bu çetinmukavemet Hazar devletinin kudretini bir kere
daha ortaya koyar. Hakikaten 8.-9. asırlarda hakanlık,
îslammüelliflerinin ifadelerinden de anlaşıldığı üzere, Çin ve Bizans
ile denk ayardaolmak üzere, Doğu Avrupa'nın en büyük siyasî teşekkülü
durumunda idi.Sınırları bilhassa batı ve kuzey yönünde genişlemiş, Kuzey
Kafkaslar'da"Serîr" ülkesi "Avarlar", Alanlar, On-ogurlar ve
Kafkaslar'ındağlı kavimleri, Kırım'da Gotlar, İtil Bulgarları, Volga
civarında Fin-UgorBurtas'lar ve başka çeşitli Fin kolları, Desna ırmağı
ile orta Dnyeperçevresindeki İslav kütlelerinden Radimiçler, Vyatiçler,
Severianlar, Polianlar vb.,Kuban havalisindeki Macarlar ve Kiyef ile
dolayları, hakanlığın idaresinegirmişlerdi.
Böylece, 9. asırsonlarına ait bir kaynakta (Eldad ha-Dani) hakanı "25
kral"ın başındaolduğu söylenen Hazarlara bu siyasî gücü sağlayan başlıca
imkanlardan biri,hakanlığın, coğrafî mevkii itibariyle Ortaçağ'ların
belki en canlı ticarîfaaliyet bölgesinin merkezinde yer almış olması
idi. Hazar ülkesineİskandinavya'dan, Volga ve Kama boylarından bilhassa
kürkler (samur, kakım, sansar,zerduva, tilki vb.) ve diğer ticarî mallar
(balmumu,tutkal), Çin'den ve Türkistan'danipek ve kumaşlar, Bizans'tan
türlü sanat ve süs eşyası geliyor, İtil ve başkaHazar şehirlerinde
pazarlanıyor, bu çeşitli ve zengin emtia Orta Asya-DoğuAvrupa-Yakın-doğu
kıtaları arasında bir yandan diğer yana akıyordu Hazarhakanlığı,
devlete yüksek gelir sağlama bakımından bu büyük ticarî
faaliyetiteşkilatlandırıp emniyet ve kontrol altına almak suretiyle en
iyi şekildedeğerlendiren bir siyasî birlik olarak Türk devletleri
arasında seçkin bir yere sahipolmuştur.
"Hazar Barışı" (Pax Khazarica)
Kaynaklarda açıklandığına göre, Hazar hakanlığı refah içinde idi. İbn
Fadlan(M.922) Hazarların bal, mum, un, kadife ve kürk ticareti
yaptıklarını, Gerdîzî (M.1048) arıcılık ve balmumu ticareti ile
uğraştıklarını söylemekte, İstahrî (M.930-933) Hazar devlet hazinesinin
kaynakları olarak, ülkeye giriş noktalarında vekara, deniz ve nehir
yollarının belirli yerlerinde elde edilen gümrük resimleri
iletacirlerden alınan 1/10 vergileri zikretmekte, el-Mes'üdî (M. 944)
Hazarların denizdeve nehirlerde gemiler işlettiklerini bildirmektedir.
Aynı kaynaklara göre Hazar ülkesinde tarım için verimli topraklar ve pek
çok meyvebahçeleri bulunuyor ve bunlar "hayata kolaylık getiriyordu".
Mevcut imkanlardolayısiyle Hazarlar şehirler de kurmuşlardı. Bunların en
mühimi başkent İtilşehri idi. Öteki büyük şehirler, Belencer etrafında 4
bin kadar bahçesi ileSemender (Dağıstan bölgesinde deniz kenarında),
Kuban'ın Karadeniz'e döküldüğüyerde Tamtarkan; Taman Tarhan adından),
Volga kıyısında Sarıgşın (Arapkaynaklarında, Al-beyza). Bugünkü Türkçe
ile "Ak-şehir" diyebileceğimizSarıgşm, başkent İtil'in bazan "Hazaran"
denilen doğu kısmı idi.Başkentte hakanın oturduğu batı semtine
"Han-balıg" (Han-şehri) adıverilmişti.
Başta kagan (hakan) veya Yilig (elig) ile bey (beh, peh)in bulunduğu,
şad'lartarhan'lar tudun'lar idaresinde olarak, eski Gök-Türk teşkilatını
devam ettiren Hazardevleti kuvvetli ordusu ile hakim olduğu geniş
sahada asayiş ve ulaşım güvenliğitemin ederek 7.-9. yüzyıllar boyunca,
Doğu Avrupa'da tam manasıyla bir "HazarBarışı" ("Pax Khazarica") çağı
gerçekleştirmişti. Hatta bumaksatla herhangi bir dış saldırıyı vaktinde
önlemek için Bizans'tan getirilenustaların yardımı ile 835'de ünlü
Şarkel kalesi yaptırılmıştı. Ruskroniklerinde Bela Vedza (Beyaz kale)
olarak zikredilen bu kale beyaz taştan ve tuğladaninşa edildiği için
batı Türkçesi ile Şarkel (ak-ev=ak-kale) diyeadlandırılmıştı.
Hazarların Dini
"HazarBarışı" ulaşımı hızlandırmış, mal mübadelesini artırmış,
dolayısiylehakanlık Doğulu, Batılı milletlerden kütleler halinde ticaret
ve sanat erbabınınkaynaştığı bir ülke haline gelmişti. Bu sebeple,
konuşulan çeşitli dilleryanında değişik yazılar (Gök-Türk, Arab, İbranî,
Kyrill) kullanılıyordu. Ahalide çeşitli dinlerde idi. Hazarlar aslında
eskiTürk-Bozkır dini olan, Tanrı'nın birliği inancına dayalı, Gök
Tanrı("Tengri-Han") itikadında idiler.
Fakat milletlerarasısıkı münasebetler sonucunda ülkede İslamiyet,
Hıristiyanlık ve Musevîlik deyayılmış olup, her cemaat tam bir vicdan
hürriyeti içinde kendi dininin ibadet veayinlerini icra etmekte idi.
Kaynaklara (İstahrî, M. 932, el-Mes'üdî, M. 944, İbnHavkal, M. 977)
göre, Hazar şehirlerinde camiler,kiliseler, sinagoglar yanyana
bulunuyordu. İslamlığın (9. yüzyıl ortalarında)Harezmliler aracılığı ile
yayıldığı, Ortodoks Hıristiyanlığın Bizans'tangeldiği (8. yüzyıl son
çeyreğinde) ve Hazar hakanının isteği üzerine meşhurİslav "apostol"u
Kyrill (Kyrillos)'in başkent İtil'i ziyaretinden (861-862)sonra arttığı
anlaşılıyorsa da, Musevîliğin, üstelik yalnız hakan ve ailesi ileidareci
zümre dini olarak, ne zaman ve ne suretle kabul edildiği tam
kesinliğeulaşmış görünmüyor.
HazarlarınMusevîliğe dönmesi umümîyetle Bulan adlı hakana bağlanmakta ve
çeşitli tarihlerverilmektedir. Son araştırmalarda Bulan'ın 8. yüzyılda
Khersones'de (GüneyKırım'da) din değiştirdiği ileri sürülmüştür. Bazı
İslam müelliflerine(el-Mes'üdî) göre, Hazarlar Abbasî halîfesi
Harunu'r-Reşîd zamanında (786-809)Musevîliğin bir mezhebine
girmişlerdir. "Karay" denilen bu mezhep, Musa'nıntalimlerini ihtiva
ettiği sanılan "Talmud"a fazla itibar etmeyen ve halkıbazı İslamî
unsurlarla karışık bir itikat olup, Hazarların da kısa zaman içindeiyice
Talmudculuğa yaklaştıkları söylenir.
960 yıllarınadoğru Endülüs Emevî devletinde Musevî nazır Hasday b.
Şaprut'un Kurtuba'dan Hazarhakanı Yasef'e gönderdiği mektup ile hakanın
İbranîce yazdığı rivayet edilencevap da meseleye tam bir aydınlık
getirmemiştir. 16. asırda Mısır'da elegeçirilerek İstanbul'da yayınlanan
(1577) bu "yazışma"("Correspondence Kha-zare")'nın ilmî yayınlara ve
açıklamalara konu olanmetni (en iyisi, P. P. Ko-kovtsov, 1932,
Leningrad) hakkındaki tenkidler vesikanıngerçekliği hususunda ciddî
şüpheler uyandırmış ise de, içinde verilen bilgininbirçok bakımlardan
doğruluğu ortaya konabilmektedir.
Netice olarak, Karay dini mensuplarının (Karaimler) Hazarülkesinde
gittikçe kalabalıklaştığı ve hatta zamanımızda Kırım'da, Lehistan'dave
Türkiye'de (İstanbul'da) yaşayan Karaimlerden hiç olmazsa ana dilleri ve
dinîlisanı Türkçe olan cemaatlerin Musevî Hazar Türklerinin ve belki
kısmen KaraimKumanların torunları oldukları anlaşılmaktadır.
Hazarların Slavlar Üzerindeki
Etkisi
"Hazar Barışı"nın sağladığı sükünet ve huzurla gelişen ticarîfaaliyet,
tarihin mühim hadiselerinden biri olmak üzere, Rus-İslav
devletininteşekkülüne yardım etmiştir. İskandinavya-Bizans ticaret yolu
üzerinde,ormanlarında kıymetli kürklü hayvanları ve orman-bozkır sınırı
boyunca arılarıbol bölgelerde oturan, daha çok avcılık ve bal istihsali
ile uğraşan İslav-Finkarışımı kabileler, aynı ticarî maksatlarla buraya
gelen İskandinavya'lı gözüpek denizci Vareg (Norman)'lerden Rus (Ross,
Rhos<Rodh=gemici, eski İsveç dilinde)diye adlandırılan maceracı bir
grubun idaresine girmişler ve Hazar örneğine uygunbir siyasî yapı
kazanmağa başlamışlardı (9. asrın ilk yarısı).
İlmen gölüçevresinde yerlilerden aldıkları kürk, bal, balmumu gibi
mallar sayesinde Bizans ilealış-verişe girişen Vareg-Ruslar o civarda
bazı kasabalar da kurmağaçalışıyorlardı. 9. yy. 2. çeyreğinde İlmen'in
kuzeyindeki Novgorod şehrinin,Rurik adlı bir Vareg-Rus'un knezlik
(beylik) merkezi olduğu ve bu "knez"(kelime aslen Germence'dir)'in
oralardaki bazı İslav kabileleri tarafından"hükümdar olması için" nasıl
davet edildiği Rusların "ilkkronik" (Nestor Tarihi. 12. asrın ilk
çeyreği)'inde efsane vasfında anlatılır.
Devletinikurmuş olan Rurik, Hazarlara bağlı orta Dnyeper sahasındaki
Hazar merkezi (kalesi)Sambata'ya gelerek, (862'de) tabilik statüsü
altında, ticarî-siyasî faaliyetleregirişmiş ve Rurik'den sonra halefi
Oleg, aynı yerde o sıralarda gelişen Kiyefşehrini kendi hakimiyetine
geçirmeğe muvaffak olmuştur (882). Bu münasebetle adıancak Türkçe ile
açıklanabilen Kiyefin, Sambata gibi, Türkler tarafından kurulduğuileri
sürülmüştür. Bu devirde Rus knezliklerinde Türk tesirleri açıktır.
Daha839'da ilk kurulan "Rhos" (Rus) birliğinde başkanın unvanı"chacanus"
(khakanus=hakan) idi.
988'deHıristiyanlığı kabul eden prens Vladimir ve sonra knez Yaroslav
(1036-1050) halaresmen "kagan" unvanını taşımağa devam ediyorlardı. İbn
Rusta (920'lerde)Gerdîzî ve Frank kroniği (Annales Bertiniani 839’dan)
ve Metropolit Hilarion (11.yüzyıl) hep Rus "hakan"larından bahsederler.
10 yüzyılda Kiyef şehrininbir kısmı "Kozari" diye anılmakta idi. Kiyefe
Türkçe "Mankermen"(=büyük hisar) de denilmiş ve Moskova'dakiKremlin
(=hisar, kale) sarayı adının Türkçeden geldiği belirtilmiştir. İlk
Ruskanunnamesi "Russkaya Pravda"'da "drujina" (idareciler) ile
teb'amünasebetlerinin açıklanmasında adeta bir Hazar-Türk topluluğunu
sezinlemek mümküngörülmüştür.
Hazarların Macarlar Üzerindeki Etkisi
Hazar hakanlığı Macar (Magyar) devletinin de gerçek kurucusu
durumundadır.Aslında Urallı (Fin-Ugor) bir kavim olarak, Vogul ve
Ostiyaklarla yakın akraba bulunanMacarlar Ural dağlarının ormanlık
yamaçlarındaki eski yurtlarından bozkırlarçizgisine inerek, buradaki
Ogur Türkleri ile uzun bir devre birlikte yaşamışlardır.
M. 463'lerde Sabarların batıya göç hareketleri baskısı dolayısiyle
Macarların (birkısmı bugünkü Başkırtlar sahasındaki yurtlarında /Magna
Hungaria=Asıl veyaBüyük Macaristan/ kalırken), kalabalık kısmı Ogurlarla
birlikte Kuzey Kafkaslar'a,Kuban nehri dolaylarına gelmişlerdir. Orada
On-Ogur'ların idaresinde kaldıklan içinOn-Ogur (=Ongur, Ongri, Ungor,
Ungaros, Hungarus, Hongrois, Venger vb.) adı ile detanınmış olan
Macarların eski tarihine ait, Hunor ve Moger kardeşlerin bir
geyikrehberliğinde Azak denizinin batısına geçtiklerine dair Batı
kaynaklarındanakledilen gelenek bu kavmin, Karadeniz kuzeyinde
Bulgarlarla -ve herhalde Bulgarlarınaracılığı ile- Hunlarla yakın
ilişkilerinin ve Alanlarla komşuluklarınınhatıralarıdır.
Sabarların Kafkasya'yı işgalleri sırasında "Sabar(d)" diye, daha
sonra(Gök-Türk hakimiyeti Kırım'a kadar uzanınca ve sonra Hazar
hakimiyeti dolayısiyle) "Türk" diye anılan Macarlar, 400 yılkadar
Türklerle bir arada yaşamanın neticesi olarak, Bozkır kültürünün
derintesiri altında Türk kültür unsurlarını benimsemişler, ona
göreteşkilatlanmışlar, hayvan beslemeyi, çiftçiliği, bağcılığı, kanun
kavramınıve yazıyı öğrenmişlerdir. Halen Macar dilinde yaşamağa devam
eden Türkçesözler (batı, yani -r'li- Bulgar Türkçesi'nden) bunu açıkça
gösterir:Ökör=öküz, tino=dana, bika =buğa, borju=buızagı, tyuk=tavuk,
/kos=koç,kecske=keçı, tarlo=tarla, teknö=tekne, karo=kazık, eke=saban,
arok=arık,buza=buğday, arpa=arpa, borso=buıçak, alma =elma, szölö=üzüm,
sereg=çeri(g)(ordu), beke=barış, erö=erk (kuvvet), törveny=töre (kanun),
tanu=tanık (şahid),belyeg=belge, erdem=erdem, egy=kutsal, bün=günah,
bölcs=bilge, kek=gök (mavi),sarga=sarı, szam=sayı, betü=biti(g) (harf),
ir+ni= yazmak vb....
Macarlar Don nehri dolaylarında (Dentü-Mogyeria) iken, Hazar
hakanlığınca tayinedilmiş ve hatta bir Hazar prensesi ile evlendirilmiş
ve ihtimal "Kündü"unvanını taşıyan başbuğları Lebedi'nin idaresinde
bulundukları sırada, doğudangelen Peçenek baskısı sebebi ile yerlerinden
ayrılarak Dnyeper-Dnyester-Prutbölgesi'ne geçmişlerdir. Burada Kündü
ile "Üge" taraflarından idareedildikleri zaman, herbirinin başında Hazar
hakanlığının tayin ettiği birer"ür" bulunan 7 kabileden kurulu birlik
teşkil ettikleri anlaşılanMacarların Türklerle büsbütün karıştıklarını
kabile adları göstermektedir:Tarjan (tarkan), Yenö (Türkçe ünvan
"ınak"dan), Kürt Gyarmat (yorulmaz),Ker (büyük, iri), Keszi (kesik,
parça). Diğer iki kabile Fin-Ugor: Nyek ve Magyar.880'lerde batıya doğru
yönelen Peçeneklere kendi ülkesinden yol vermek zorundakaldığı
anlaşılan Hazar hakanı tarafından, herhalde Peçenek tehlikesine
karşıMacar birliğini sağlam tutmak maksadıyla, Üge soyundan Almış-oğlu
Arpad (Türkçe,Arpacık)'a tam selahiyet verildi ve o, "Türk (Hazar)
usulünde töre uyarıncakalkan üzerinde kaldırılmak" suretiyle ve herhalde
Gyula (=Yula, Cula, Türkçeunvan) olarak Macar kabileler birliğinin
başbuğu ilan edildi. Hazar topluluğundanayrılan üç urugdan kurulu
Kabar'ların da katılması ile Macar kabile sayısı 8'eyükseldi,
dolayısiyle Macarlar arasında Türk unsur daha da arttı ve bu
sebeptenFin-Ugorca yanında Türkçe de yaygın dil haline geldi ki, bu iki
dilli durum bir asırkadar sürmüş gibidir.
889'adoğru Macarlara yönelen 2. büyük Peçenek taarruzu yüzünden
Etelküzü'yü terketmek zorunda kalan Macarlar, vaktiyle Avarlarla
birlikte bir kısım soydaşlarınıngittiği ve kendi hayat şartlarına uygun
bulup beğendikleri Tuna-Tisa bölgesini, Arpad(ölm. 907)'ın sevk ve
idaresinde, işgal ederek bugünkü vatanlarını (Macaristan,Hungaria)
kurdular (896). Türk soyundan gelen ve 1301 yılına kadar devam eden
Arpadsülalesi mensupları, 1000 senesinde Hıristiyanlığı (Roma Katolik)
kabul edinceyekadar çoğunlukla Türkçe adlar taşımışlardır: Tarkaç,
Yutaş, Taş, Tarma veGeza; iki prenses: Saroltu, Karoldu (Ak-gelincik,
Kara-gelincik) ve Hıristiyanlığıdevlet dini yapan ve Stephanos (İstvan)
adını alan kral: Vayk (=Bay+k). O tarihlerde Bizans kaynaklarında
Macarlara daima"Türk" denildiği gibi, Macaristan'a da "Türkiye (Toupxia)
adıverilmiştir. Ayrıca Macarlardan bir zümre olup bugün Erdel
(Transilvanya)'deoturan Türk asıllı Szekely (Sekel)'ler 16. yüzyıl
ortalarına kadar, eski Orhunalfabesinin az değişiklikle devamı olan ve
Macar "Oyma yazısı" (Rovasiras)denilen yazıyı kullanmışlardır ki, bu
yazıdan bir hatıra da İstanbul'dabulunmuştur (Elçi Hanı kitabesi. 16
yüzyıl).
Hazar Devleti'nin Yıkılışı
Hazar hakanlığı 10. yüzyılın ortalarından itibaren gücünü kaybetmeğe
başladı.Bu, tabiat'ıyle daha önceki tarihlerde beliren sosyal
huzursuzlukların sonucu idi.Ordu, Hazar unsurunun daha çok ticarî işlere
kayması dolayısiyle-ücretli askersayısının gittikçe artması yüzünden,
yavaş yavaş millîliğini kaybederekyabancılaşıyordu. Daha 8. asır
ortalarında ücretlilerin mühim bir kısmını Harezmve civarından gelen
müslümanlar teşkil ediyordu.
Memlekette dil ve din birliğinin bulunmaması, Hazar topluluğunun
dağılmasınıkolaylaştıran amillerden olmuş; ordunun kuvvetten düşmesi
neticesinde ticarîemniyetin sarsılması ekonomik dengeyi bozmuş;
Peçeneklerin ülkeye yayılmaları,belki büyük karışıklık yılları olarak
bilinen 854'lerde Kabarların, daha sonraMacarların ve ihtimal Kalizlerle
Bulgar İskit'lerin yurttan ayrılmaları hakanlığıbüsbütün zaafa
uğratmıştı.
İslavlardurumdan faydalandılar. Ticaret örtüsü altında etrafta saldırgan
hareketleregiriştiler. Hazar sahillerindeki kasabaları yağmalıyor,
tahrip ediyor, ahaliyiöldürüyorlardı (bilhassa 910, 913, 943
yıllarında). Vaktiyle hakanlık gemilerininhuzur içinde dolaştığı deniz
ve nehir yollarında emniyet kalmadı. Hazar hükümetmakamlarının
kanunsuzluklara engel olmağa çalışmaları İslavları büsbütünazdırdı.
Nihayet Kiyef Rusprensi Svyatoslav, Türk tarzında kurup donattığı
kalabalık kara ve nehir kuvvetleriile her cihetçe borçlu bulunduğu
efendilerini mağlüp, başkenti zapt ve diğerşehirleri tahrip etti (965).
Yakınında 12. asırda "Saksın" şehrininkurulduğu eski başkent İtil şehri,
el-Bîrünî zamanında (1048) bile harabe halindeidi... Hazarlar
dağıldılar. Tamatarhan’a, Kırım'a doğru çekilenler toplulukhayatını
devam ettirmeğe çalıştılar. Kafkaslarda yaşayan Karaçayların
Hazarlarlaakrabalığı ileri sürülmektedir. Bugün Hazarların
hatıralarından biri HazarDenizi'nin adıdır.
Hazar Devleti'nin Genel
Özellikleri
Denebilir ki, VIII.-IX.yüzyıllardaki Hazar hâkimiyeti
XIII.-XV.yüzyıllardaki AltınOrdu’nun Rus yurdu üzerindeki hâkimiyetinin
bir öncüsü mahiyetindedir. ÇeşitliSlav zümrelerinin ayrı kabile hayatı
ve ormanlarla meşguliyetinin icap ettirdiğibasamaktan, ticaret ve devlet
teşkilâtı basamağına yükselmeğe başlamalarında ikiasırdan fazla süren
Hazar hâkimiyetinin büyük tesir yaptığı asla inkâr vereddedilemez. Hazar
Devleti ve Hazar hayatı, kendi devri için en “modern” birmanzara
arzetmektedir.
Başında bulunan “Kağan” (Hakan)ın mutlaka hükümdar neslinden, yani
“Kağanoğlu” olması lâzım gelmekle ve kendisine âdeta ilâhi bir ubudiyet
gösterilmekleberaber, devlet işlerindeki icraatı ve mevkii bugünkü
İngiltere kıralınınkindenpek farklı değildi. İcraî kuvvetin başında
“Hakanbey” ünvanıyla biribulunurdu; askerî kuvvetlerin başında da
“İl-şat” ünvanıyla ikinci bir şahsındurduğu anlaşılıyor. Kağan adeta
devletin en yüksek sembolü olarak, representativbir şahıstan başka bir
şey ifade etmiyordu; sırasına göre “Kağan” azledilir,yerine han
neslinden olmak üzere başka biri çıkarılabilirdi. İkinci hususiyet
de:Hazar devletinde, dünyada o devirde ve hatta sonraları bile
görülmeyen nizam ve dinitolerans vardı.
Hazarlar; her cins insanlara kolaylıklar gösteriyorlar, imtiyazlar
veriyorlardı;neticede: İtil ve diğer Hazar şehirleri birçok kavim ve
ırkların buluştuğu ve işyaptığı bir yer oluyordu. Diğer taraftan Hazar
devletinde tam bir din toleransıvardı. Zaten en eski Türk örf ve âdedine
göre “herkes kendine göre tanrıyaulaşabilirdi”, yani tam bir vicdan
hürriyeti mevcuttu. Bir sebeptendir ki, Hazarlararasında dört beş (belki
de fazla) din yan yana serbestçe yaşayabilmişlerdir.Hazar-Türk
ahalisinin büyük kısmı öteden beri Türkler’in “millî dinleri”olan
şamanlığa mensup oldukları halde üst tabaka bilhassa Kağan ve saray
erkânıYahudi dinini kabul etmemişlerdi. Tüccar tabakası Harezm ve diğer
İslâmmemleketleriyle fazla temas neticesinde müslümandı; İtil’de,
Bizans’tan ve başkamemleketlerden gelen hristiyanlar da çoktu;
Skandinavyalı Rus (yani Varegler) lar daSkandinavya–German dinine
mensupdular. Bu suretle herhangi bir dine mensup olmak,
Hazarmemleketinde suç teşkil etmiyor ve iş güç üzerinde bunun hiçbir
tesiri olmuyordu.
Hazarlar, iktisadenyükseldikçe, devletin müdafaasında “ücretli” kıtalar
kullanmağa başladılar.Bu defa askerî kuvveti başka memleketlerden
getirilen ve çoğu müslüman olankıtalardan teşekkül etmekteydi. İlk
zamanlar, bunun faydası görülmüş ise de, çokgeçmeden, bilhassa iktisadî
vaziyet bozulunca Hazarlar dıştan gelen tehlikeye karşıduramadılar.
Bilhassa IX.yüzyılın ortalarında İtil-Harezm ticaret yolu
PeçenekTürkleri tarafından istila edilince, Hazar ticaretine mühim bir
darbe indirildiğigibi, Peçenekler bu defa Hazarlar için tehlikeli bir
komşu oldular. Hazarlar, butehlikeyi, daha şarktaki Uz (Oğuz) larla bir
ittifak akti suretiyle bertaraf etmekistemişlerse de, bunda muvaffak
olamadılar. Peçenekler 869 tarihlerinde İdil’igeçip Don boyuna geldikten
sonra, Hazarlar onlara karşı, VIII.yüzyılda Uralmıntıkasından gelerek
Kuban nehri yakınlarında Aşağı Don havzasında yerleşenMacarlar’ı
teşkilatlandırarak mukavemete hazırlanmışlarsa da bundan hiçbir
neticeçıkmamıştı. Peçenekler kısa bir zaman zarfında Don’dan Dnestr’e
kadarbugünkü Karadeniz bozkırlarını işgal ile buradaki Hazar hâkimiyet
ve nüfuzunanihayet verdiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder