11 Kasım 2011 Cuma

kırımçaklar

Hazar ve Kırımçaklar Bölge Haritası

Kırımçak Türkleri
Kırımçaklar, 1989 sayımına göre sayıları 1.559 olan bir Musevi Türk cemaatidir. Kırım'ın yerleşik halklarından olan Kırımçaklar, yarım adanın güneyinde otururlar. Bu topluluğun kültüründe bazı helenistik etkilerin olduğu ve bunların batıl inanışlar veya gelenekler şeklinde devam ettiği söylenmektedir.

Kırım Tatar Türkçesi'ni kullanan Kırımçakların tarihin değişik devirlerine ait bazı yazıtları bulunmaktadır. Milli kitapları Hagama 18. yüzyılda David Lahno tarafından kaleme alınmıştır. 20. yüzyılda ise Misailovka köyünde doğan ve güçlü bir şair olan Şaül Çemişovski yetişmiştir. Kırımçaklar kendilerini Türk soyundan gelmiş olarak kabul ederler. 20. yüzyılın başlarında Karasubazar'da 700 aile halinde yaşamaktaydılar.

Kırımçaklar, Türk dünyası içerisinde Musevî olmaları yönüyle Karaim Türkleriyle birlikte dikkat çekmektedirler. Kırımçakların, Karaimlerle birlikte Kırım’da yaşıyor olmaları sebebiyle birbirleriyle karıştırıldığı görülür. (Kalafat 1999;63) Bugün bölgede yaşayan Musevî Türklerin, 10.yy sonunda Hazarların dağılmasından sonraki bakiyeleri oldukları düşünülmektedir. Mevcut bilgiler de bu görüşleri destekler. Ancak, etnik oluşum açısından Karaim ve Kırımçaklar arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıklar inançlarına da yansımaktadır.

Kırımçak adına 1859 tarihli Rus kaynaklarında rastlanıldığı ifade edilmektedir. 18.yy sonunda Kırım’ın Rus yönetimine girmesi ve 19.yy. bölgedeki diğer Yahudilerden ayırt edebilmek için ‘Kırımçak’ adının kullanıldığı anlaşılmaktadır (The Crımean Jews, , http://www.eki. ee/books/redbook/ crimean_jews.shtml)

Kırımçakların Nüfusları
Kırımçaklar, Kırım yarımadasının Karasu Pazar, Kerç, Kefe, Solhat, Mangup bölgelerinde yoğun olarak yaşamaktadırlar. Kırımçakların 1783’ten itibaren yapılan nüfus sayımlarında kayıtlara geçtiği bilinmektedir. 1939 sayımında yaklaşık 8.000 olan Kırımçakların nüfusunu 1959’da 1.500 olarak görüyoruz. II. Dünya Savaşında Kırım, Almanlar tarafından işgal edildi. Musevî olan Kırımçaklar, Almanların soykırımına uğradılar.

16 Kasım–15 Aralık 1941 tarihleri arasında Simferepol ve Feodosiya’da 2.604 Kırımçak Türkü kurşuna dizilerek öldürüldü. 17 Ocak 1942’de 486 Kırımçak gaz odasında ve Mayıs 1942’de Kerç’te yaşayan Kırımçaklar Acımuşkay yolu üzerinde kurşuna dizilerek öldürüldüler. Bu katliamlardan Rus, Ukraynalı ve Kırım Tatar ailelerinin yanlarına sığınabilen Kırımçaklar kurtulabildi. 1950’de 1.500 Kırımçakın kaldığı görülür. Bunların da daha sonra pasaportlarına soylarını Rus ve Ukraynalı olarak yazdırdıkları bilinmektedir (Rebi, Lombrozo,  2000;5).

Kırımçakların bir kısmı 1920-21’deki iç savaş ve sonraki kıtlık dönemlerinde bölgeden göç ederler. Bu göçler ABD’ye (400 kişi), İsrail’e (200 kişi) ve Türkiye başta olmak üzere Arjantin, Almanya ve Rusya’ya olur. Kırım’daki Kırımçaklar  bugün yaklaşık 500 kişi kadardır.

Dil ve din hakkında
Kırımçak adının 1859’da görülmesine rağmen etnik teşekkülünün 13–14. yy’da başlayıp 19. yy’da tamamlandığı dikkat çekicidir. Kırımçakların etnik yapısının temelini Hazar bakiyesi Türk grupları oluşturmuştur. Bunun en önemli delili kullanmış oldukları dilleridir.

B. F. Blagove, Kırımçakların dili için ‘Karluk-Uygur grubunun Çağatay diyalektini konuşurlar’ der. ( Lombrozo,  2000; 2-3).

Kırımçakların, Musevî olmalarına rağmen, doğrudan Tevrat’ı kabul etmek yerine Tevrat’la birlikte Talmud’u kabul etmeleri sosyolojik bir tavır olarak karşımıza çıkar. Ortodoks Yahudi olarak tanımlanan Kırımçakların bu tavrını Tanrı dini dışındaki dinleri kabul eden diğer Türk boylarında da görürüz. Kırımçaklar içinde bu temel etnik yapının dışında, Gürcü, Arnavut ve özellikle Ceneviz mahreçli Musevî grupların da bulunduğu dikkati çeker. Ayrıca, İspanya ve Portekiz’den sürgün edilen Yahudilerin bir kısmının Türkiye üzerinden Kırım’a da göç ettiklerini ve bunların dinî birliktelik açısından Karaim ve Kırımçaklarla bir arada bulunduklarını da belirtmek gerekir.

Kırımçakların etnik yapısındaki bu karışıklığı şahıs isim ve soy isimlerinde açıkça görmekteyiz. Purim, Pesah, Hannuka, Iom Tov, Sinai, Ben Tovim, Nissi, Sion, Benjamin, Josef, İşva, Meir, Davit, Simha, Şolom, Şedaka gibi Tevrat’tan alıntı isimlerin yanında; Lehno (Lehçe), Gurcü, Pyrua, Çorna (Slavca), Angelo, Anto, Vlesko, Dondo, Kartbi, Konorto, Konfino, Lombrozo, Manto, Masot, Piastro, Rabino, Refal, Honda, Ciapicio (İtalyanca) gibi isimleri buna örnek verebiliriz.

Kırımçaklarda bu isimler yanında Türkçe lâkaplar da kullanılmaktadır. Aybat ‘ay yüzlü’, altan, babai ‘yaşlı erkek, baba’, bahşi ‘bakşı’, kokuş ‘hindi’, çolak, çubar ‘siyah-beyaz alalı at’ gibi Türkçe lâkaplar Kırımçaklardaki hakim etnik unsurun da göstergesidir.

Kırımçaklarda dinî merasimlerin dili İbranîce’dir. Tevrat ve Talmud’un anlaşılabilmesi için özellikle 1866-1899 arasında Karasu Pazar’da Haim Hizkiyav Medini tarafından İbranîce’den Kırımçak Türkçesine çeviriler yapılmıştı.

İbranî yazısı ile Kırımçak Türkçesinin az sayıdaki bu eserleri Sanpetersburg ve Rus Millî Saltykov-Çedrin Kütüphanesi el yazmaları bölümlerinde bulunmaktadır. ( Lombrozo,  2000; 4).

Yanam desem (eski halk türküsü)

Anam desem - anam yoh,
Atam desem - atam yoh,
Balnitsağa hasta çuştım,
- Nedır alıñ degen yoh.
Alef dedım, bet dedım,
Ya men saña ne dedım:
Ahqan suvlar merekeb olsa,
Yazılıb pıtmez derdım.
Elıfım noqtalandı,
Az derdım çoqçalandı,
Yetış, anam, yetış, atam,
Qabırım tahtalandı.( Krımçaki 1999,80)

Kırımçak Diğer bir Türk grubu da Kırımçak'lardır. Bunlar da hem Tevrat'ı hem de Talmut'u kabul ederler. Kırımçak'lar da Karay Türkleri gibi Kırım yarımadasında yaşamaktadırlar. Bir zamanlar kalabalıkken, Alman işgalinde kıyıma uğramış bir Türk kavmidir. Bu gün sayıları oldukça azdır.

"İstanbul'um, Horasanım, Kırımçağım, Anadolu'm" demişti bir şiirinde Muhibbi mahlâslı Kanuni Sultan Süleyman karısı Hürrem Sultan için. Çünkü Hürrem Sultan Kırımdan karavaş olarak padişaha hediye edilmişti…

kırımçaklar kimdir

Kırımçaklar kimdir?
Ünver SEL

Hazar Yahudilerinin öteki Yahudi toplulukları ile olan ilişkileri Doğu Avrupa Yahudilerinin ne kadarının Hazarlardan kalma bir çekirdekten türemiş olabilecekleri konusu, günümüzde yepyeni bir yaklaşımı gerektirmektedir. Bu toplumun torunları, bulundukları yerlerde yaşamayı sürdürenler, Amerika ve Batı Avrupa'ya göç edenler, İsrail'e yerleşenler her biri ayrı bir araştırmaya konu oluşturacağı düşünülebilir.

Yahudiliğin hazar kökeni konusunda en önem-li tarihi araştırmacılardan birisi, İsrail Tel Aviv Üniversitesi'nin Ortaçağ Yahudi Tarihi öğretim Üyesi Prof. Dr. A.N. Poliak'tır. Poliak'ın "Hazarya" adını verdiği eseri İbrani'ce olarak 1944 yılında Tel Aviv'de yayınlanmıştır. Yazar bu kitabında Yahudilerin atalarının Turu Sina'dan değil, Kafkas dağlarından geldiği; Ürdün dolaylarından değil, Volga dolaylarından koptuğu iddiasında bulunmaktadır. Dolayısıyla Kafkaslar Arî ırkının beşiğidir diyen yazar, Yahudilerden İbrahim'e, İshak'a ve Yakub'a yakınlığı kadar Hunlara, Uygurlara ve Macarlara yakın olduğunu kabul etmektedir. Böylelikle bu kuram antisemitizm (Sami düşmanlığı=Yahudi düşmanlığı) adı verilen hareketin ne kadar anlamsız ve gereksiz olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Yahudiler, Türk tarihi açısından her zaman önemli olmuştur. Türk tarihinde Yahudiler en çok Osmanlı Devleti döneminde yer işgal etmişlerdir. 15. ve 16. yüzyıllarda, Avrupa ülkelerinde dinlerinin farklı olmasından dolayı, çok büyük zulümlere ve katliamlara maruz kalan Yahudilerin büyük çoğunluğu Türkler tarafından kabul edilmiştir. Bu dönemden günümüze kadar, diğer Gayrimüslimlerle birlikte çok sayıda Yahudi, Türklerin hâkimiyetinde yaşamıştır.

Bizim burada makale konumuz "Kırımçak" adı verilen Musevi topluluğudur. Kırımçakların menşei, dili ve folkloru bugüne kadar araştırmacıların dikkatini yeterince çekmemiştir. Hata pek çok araştırmacı böyle bir halkı tanımamaktadır. Kırımçaklar Türk dünyası içerisinde Musevi olmaları yönüyle Karaim Türkleriyle birlikte dikkat çekmektedirler. Kırımçakların, Karaimlerle birlikte Kırım'da yaşıyor olmaları sebebiyle birbirleriyle karıştırıldığı görülür.

Kırımçaklar, elbette Kırım topraklarında yaşa-yan tarihi bir halktır. Bu halkın Kırım'da oluşan tarihi ve devirleri asırların derinliğine uzanmak-tadır. Bazı tarihçilerin fikirlerine göre, Kırımçaklar 1492 senesinde Portekiz ve İspanya'dan kovularak Kırım'a gelip yerleşen Güney Avrupa Yahudilerinin torunlarıdır. Bunlar Kırım'dan önce Kefeye yerleşmişler ve daha sonra Kırım'ın başka şehirlerine göç etmişlerdir. Diğer bir grup tarihçiler ise Kırımçakların, Kırım'da ortaya çıkması hakkında farklı bir teori ortaya koymaktadır. Bunlar Kırımçakların Kırım'ın kadim halklarından olup, tahminen 6–8 yüzyıllarda etnik karakterlerinin şekillendiğini iddia etmektedirler.

Kırımçak adına ilk defa 1859 tarihli Rus kaynaklarında rastlanmaktadır. 18. yüzyılın sonunda Kırım'ın Rus yönetimine girmesi ve 19. yüz-yılda bölgedeki diğer Yahudilerden ayırt edebilmek için "Kırımçak" adına kullanıldığı anlaşılmaktadır. Kırımçak teriminin esası, Kırım+Türkçe küçültme anlamını ifade eden “-çak” ekinin birleşmesiyle oluşur. Kırım sakini Kırım'da oturan anlamına gelir.

Öte yandan bu bölgede yaşayan diğer bir Musevi topluluğu da Karaim Türkleridir. Karaimler eski Kıpçak ve Hazarların kalıntısı olarak kabul edilmektedir. Karaimler günümüzde başta Polonya, Litvanya ve Kırım olmak üzere, diğer Doğu Avrupa ülkelerinde dağınık bir şekilde yaşamaktadır. Karaimler diğer Türk Topluluklarından ayıran en önemli özellik, Musevi dinine mensup olmalarıdır. Bu topluluğun adı "okuma bilen" anlamına gelen " Karay" teriminden gelmektedir. İbranice çoğul takısı olan “-im” eklenerek, "Karaim" olarak adlandırılmıştır.

Karaimler Musevi olmakla beraber Yahudilikten farklı bir mezhebe mensupturlar. Kutsal kitap olarak "Talmud" u değil " Tevrat" ı kabul ederler ve ibadetlerini Türkçe olarak yaparlar. Kırımçak adı verilen Musevi topluluğu ise Karaim Türklerinin tam tersi olarak, " Talmud" uda benimseyen bir topluluk olarak dikkati çekmektedir.

Kırımçaklar dil, adet, gelenek, görenek, kıyafet ve yaşayış açısından Türklere benzerler. Bunlardan başka Kırımçakların inançlarında Türk unsurları ile karşılaşmak mümkündür. Örneğin dini metinlerde ve ibadetlerde ilahın adı "Tengri" olarak kullanılmaktadır.

Kırımçakların cemaatleri Kırım'da Mangup, Çufut Kale ve Gözleve'de yaşamışlardır. Lâkin en büyük cemaat Karasu nehrinin sol kıyısına yerleşmiştir. Bu yer halen "Kırımçak tarafı" olarak adlandırılmaktadır. Kırımçaklar bu topraklardan 15. Yüzyıl sonu ile 16. Yüzyıl başları arasında Kefe ve Eski Kırım şehirlerine göç etmişlerdir.

Çarlık Rusyası vesikalarında Kırımçaklar adı 1859 yılından sonra görülmeye başlamıştır. 1920'nci senelerde Kırımçaklar öz medeni toplumsal cemiyetlerini ve kurumlarını meydana getirmişlerdir. Okullar açıp dillerini ve toplumsal yapılarını korumaya başlamışlardır. Fakat Sovyetler Birliği döneminde diğer halklarla karışıp asimle olma tehdidi ile karşı karşıya gelmişlerdir. Ancak halkın yok olmayan kesimi 1989 senesinde Kırım-Akmescit'de öz cemiyetlerini teşkil ederek; dil, medeniyet ve sanatlarını tekrar gökyüzüne çıkartarak yeniden faaliyete başlamışlardır.

Kırım Hanlığı döneminde Kırımçakların örf ve adetleri, dilleri ve dinleri muhafaza edile gelmiş- tir. 19. yüzyılda dericilikle ilgili meslekler Kırım- çakların esas işleri olmuştur. Sahtiyenler, toplar, ayakkabılar, nakışlı kuşaklar ve mestler Kırımçakların bilinen el işçiliği ürünleridir. Bu imalat ürünlerini yapanlar ve satanlar (tüccarlar) Kırımçaklar arasında ayrı olarak ticaretle uğraştığı bilinmektedir. O dönemde Kırımçakların Kırım'da yaptığı diğer işler ise demircilik, bahçecilik, bağcılık, bostancılık ve bakırcılık olarak sıralanabilir. Ayrıca şarap, sirke ve rakı yapma işleriyle de meşgul olanlar olmuştur.

Kırımçakların dilleri, Kıpçak dilleri grubuna girmektedir. Bu yüzden Kumuk, Kırım Tatar ve Karaim dillerine yakındır. 19. yüzyılın sonuna kadar Kırımçaklar kendi dillerini Çağatay dili olarak kabul etmişler. Esasında Kırımçak dili Kırım'da şekillenerek dağılmıştır.

1989 yılında Sovyetler Birliği genelinde 1448 adet Kırımçak'ın yaşadığı bildirilmektedir. Bunlardan %34,9' unun Kırımçak dilini konuştuğu tespit edilmiştir. Bugün ise Kırımçak dili Rus dili ile zenginleştirilmiştir. Günümüzde Kırımçak dilini 1930'lu yıllara kadar doğan insanlar konuşabilmektedir. Buda mevcut Kırımçakların % 15–20' sidir.

20. yüzyıl başında Akmescit ve Karasubazar' da Kırımçak dilinde ders veren 2 ilkokul açılmış-tır. Kırım SSCB dönemi olarak adlandırılan bu Sovyet rejiminin ilk 10 yılında Kırımçak çocukları kendi ana dillerinde ilkokula gitmişlerdir. Fakat daha sonra bu ilkokullar kapatılmıştır. Nihayet 1989 senesinde Akmescid' de çeşitli yaşlardaki kişilere Kırımçak dilini öğreten bir okul (veya kurs) faaliyete geçmiştir. 20. yüzyılın ilk 10 yılında Kırımçak diliyle eğitim yapan okullarda Latin alfabesi, 1936 senesinden sonra ise Kiril alfabesi kullanılmıştır.

Kırımçakların en büyük cemaati Karasubazar'ın doğu kısmında, Karasu nehrinin sol tarafına yerleşmiştir. Bu yer günümüze kadar "Kırımçak tarafı" olarak adlandırılmıştır. Kırımçakların yaşadığı yıllarda buradaki evler taştan yapılıp, duvarları iki taraftan başta balçıkla sıvanıp sonra üzerine kireç sürülmüştür. Evlerin çatıları kiremitle kaplıdır. Pencereler bahçeye bakmaktadır. Bahçeler ise taş duvararla örülüp sokaktan ayrılmıştır.

Tanınmış etnograf İ. S. KAYA, Kırımçakların evleri hakkında şöyle yazmaktadır: "Kırımçakların evleri mutfak- aşhane, giriş ayet, bir ya da iki odadan ibaret olup; Kırım Tatarlarının evlerine benzemektedir. Odalar içinde yere kiyizler, kilimler ve duvar dibine ise minderler döşenmektedir. Duvarlara ayrıca yan yastıklarda dayanmaktadır. Bu yastıklar mutlaka nakışlı, dar ve uzun örtülerle örtülmektedir. Odanın ortasına alçak sofra kürsü konulmaktadır. Bu sofranın başına bütün aile toplanmaktadır. Gece bu oda yatak odasına çevrilmektedir. Her bir Kırımçak ailesinde tabak, çanak ve tencere çok olmaktadır. Çünkü her ana kendi kızı için bu eşyaları düğünden evvel hazırlamaktadır."

Kırımçakların folkloru tarihi Türk geleneğine dayanmaktadır. Örneğin "Aşık Garip" Kırımçakların en popüler masallarından birisi sayılmaktadır. Bu masalı başka varyantları Orta Asya, Kafkas ve Kırım'ın Türk topluluklarında da rastlamak mümkündür. "Padişah, onun oğlu ve dünyanın en dilber kızı" masalı da kadim eserlerden birisidir. Kırımçaklarda folklorun bu numuneleri yırlar, takmacalar, atalar sözü ve aytımları da eski zamanlardan beri "Cönk(elyaz-maları)" ile yazılıp toplanmaktadır. Sovyetler Birliği zamanında 1920'li yıllarda Kırım'ın çeşitli şehirlerinde " Kırımçak Kulüpleri" açılmıştır. Bu kulüplerde Kırımçak dilinde tiyatro oyunları sahnede uygulanmıştır. Bu sahnede İncil'den alınan pasajlarla "Esfir ve Ördehay", tarihi Türk komedi eserlerinden "Arşın Mal alan", "Köroğlu" ve diğer eserlerle Kırımçakların hayatından alınan "Cenk Kurbanları" ve "Amina’da Gelin" adlı eserler gösterilmiştir.

Musevi dinine mensup olan Kırımçaklar, dualarını ve kitaplarını İbranice olan kutsal kitaplarında Kırımçak diline tercüme etmişlerdir. Aynı zamanda Kırımçak dilindeki bu dini metinlerde "Tengri" inancı ile ilgili unsurlara da rastlanmaktadır.

Karasubazar'da ki Kırımçaklar hakkında araştırmalar yapan Pyer Lakup, Kırımçakların dinlerini nasıl güttükleri hakkında şöyle yazmaktadır: "Bütün dini adetlere Kırımçaklar riayet etmeye uğraşmaktalar. Sabah ve akşam Kırımçaklar ibadethaneye gelmekte, dualar okumakta, hatta dualarını Müslüman Kırım Tatarlarının makamı ile söylemekteler. Karasubazar'da Kırımçakların üç adet ibadethanesi bulunmakta. Bu ibadethaneler Tatarların camileri gibi kilimlerle donatılmıştı. Cemaatte aynı Müslümanlar gibi oturup dua etmektedir. İhtiyarlar ibadethanenin çıkışına yakın oturmaktadır. Kalanlar ise ön kısımda ibadet etmektedir."

Etnografik araştırmacıların belgelerine göre, Kırımçaklarda kızlar 13–15 yaşlarında, erkekler ise 16–18 yaşında evlenmektedirler. Ana-babalar çocuklarının bebeklik çağlarında evlenmeleri yönünde beşik kertmesi yapmaktadırlar. Vakti gelince iki genç çeşitli bayramlarda ve törenlerde tanışmaktadırlar. Daha sonra erkek tarafından gönderilen dünür -kuda / "elçi", kıymetli bir hediye ile ("Be") kızın evine gitmekte. Kızın bu hediyeyi kabul etmesi bu dünürün teklifini kabul etmesi anlamına gelmekte. Bundan sonra iki tarafın ana-babaları görüşüp düğün “toy günü”nü tayin etmekteler.

Düğün ise cumartesiyi pazara bağlayan gece ("Yuhkun") başlamakta. Pazar günü kızın çeyizi başkalarına gösterilmek için evin bir odasına serilmekte. Salı günü "kız gecesi", Çarşamba günü "yaşlar / gençler gecesi" yapılmakta. Bu günler damat- kiyev ve gelin- kelin akrabalara tanıdıklara ve birbirlerine mendil hediye etmekteler. Bu olaya "marama sermek" adı verilmekte. Çarşamba günü akşamüstü gelinin evinden bütün çeyiz damat evine alınıp getirilmekte. Cuma günü akşam ise gelin giydirilmekte ve annesi tarafından geline 13 altın ziynet eşyası hediye edilmekte. Daha sonra kızın başı üzerinde yağlı hilal şeklindeki pide parçalanarak etrafındaki kişilere dağıtılmakta. Kızın babası ise kızına kuşak bağlamakta daha sonra gelinle damat " Kaal " adında ki ibadethaneye giderek "Rebi" adı verilen din adamı ile birlikte dualar okur. Burada gençlerin başları üzerinde 3 sefer horoz çevrildikten sonra, gençler damat evine gitmekte idiler. Burada gelin ve damat ayrı odalarda oturup misafirler ile birlikte eğlenirler.

Cumartesi günü düğün devam eder. Damat sabahtan ibadethaneye giderek, Tevrat okur, gelin ise misafirleri kabul eder. Bu kabulde gelin kendi gelinliğini giyerek "Kiyih-yavluk" bağlar. Akşam ise gençler dağılmakta buna karşılık yaşlılar düğüne gelir. Düğünden sonra ise 40 gün gelin evden çıkmaz. Gelini anne - baba evine götürme merasimine ise "kırkını çıkarma" adı verilir.

Her bir Kırımçak belli bir yaşa gelince "Kefenlik Biçmek " âdetini geçirmek mecburiyetindeydi. Bu âdete göre insanın sağlığında ölümü hatırlaması ve ölüme hazırlanması için kefenli gömleği (kolmek) , donu (işten), kalpağı; biçilip, kesilip ve dikilip sandığa saklanması amaç edinilmişti. Bununla beraber bohça içinde ip, iğne, çarşaf, sabun, rakı ve birkaç mendil koyulmakta idi. Kırımçaklarda ölümden sonra "Hevra akodes"e mahsus cemaatin vekilleri cenazeyi düzenlemek için ölen kişinin evinde toplanırlar. Daha sonra ise ölen kişiyi yıkayarak önceden hazırlanmış kefenliği giydirmekte idiler. Ölen kişi bu şekilde tabuta konularak eve sokulur. Bütün gece evin içinde ölen kişinin yanında matem yırları söylenir. Sabah tabut evin bahçesine çıkarılır. Gelenlere ölen kişi ile helalleşme fırsatı verilir. "Kadis" duası okunduktan sonra fakirler için para toplanır. Tabut mezarlığa götürülür iken, yolda "Sohne bolu" marşı okunur. Cenazeyi gömme esnasında "Micva mihla ölüyü bağışla" sözü söylenir. Daha sonra cenaze aşı dağıtımında "Âmin yumurtası", "Rakı", "Şarap", "Coce" den oluşan yemekler ölümün 7. ve 30.cu günleri ile 11 ay geçince "Tkun" duaları ile birlikte dağıtılır.

Geçen zamanlarda Kırımçak kadınlar evde doğum yapmakta idiler. Eve "evenay" ve yeni doğuran bir anne davet edilir. Doğan çocuk ilk olarak annesi tarafından değil, bir sütanne tarafından emzirilir. Bebeği ilk günlerde "emşek ana- meme anne" bakmakta idi. 8. Gün erkek çocuklar sünnet edilir. Kızlara ise "ad koşmak - adlandırma " merasimi yapılır idi. Bugün eve misafirler gelip çocuğu hayırlar ve hediyeler getirir idiler. "Emşek ana" onlara "arle" adında ki içeceği ikram ederdi. Bu âdete "kahve içimlik âdeti" denmekte idi.

Seyyahlar ve etnografların kaydettiğine göre, Kırımçak erkeklerinin elbiseleri "mor arhaluk", gümüş başlık, geniş kuşak ve hançerden ibaret idi. I.I. Kaya ise kara dize kadar kaftan, geniş don, yumuşak mestler ve üzerine giyilen katır (kalın ayakkabı) ve kalpak demiştir.

Kadınlar ise uzun ve göğsü açık kaftan, göğüste renkli mendil, kara ipek önlük ve kenarları nakışlanmış renkli şalvar giymekte idiler. Kaftanın kenarları altın ve gümüş iplerle nakışlanır idi. Genç kızlar başlarına nakışlanmış yâda altın veya gümüş pullarla ile işlenmiş fes, genç gelinler "kıyıh" , eski kadınlar ise "baş bağı" bağlamakta idiler. Ayaklarına yumuşak deri ayakkabılar "papie" giymekte idiler. Genç kadınlar sokağa seyrek çıkarlardı. Çıktıklarında ise baştan dize kadar maramaya bürünürler idi.

Kırımçak yemekleri ziraatçılık, hayvan yetiştiriciliği ve balıkçılık mahsullerinden yapılmakta idi. Çorbalardan "Bakla Çorbası","Borç çorbası", ıspanaktan "Ekşili aş ", et yemekleri, yağlı koyun etine patates ve başka sebzelerin karışımı ile yapılan "Kartop aşı","alma tatlısı",katmerli hamurdan "kobete ","cir-cir "(ay şeklinde çiğbörek), vb. sayılabilir. İçeceklerden ise kahve, çay, "arle" (kavrulmuş un ve baldan yapılır) boza ilk akla gelenlerdir.

Yazımıza Kırımçakların “cönk” adını verdikleri folklorik malzemelerden elde edilen türkülerden oluşan günümüze kadar gelmiş bir örneğini sunarak son veriyoruz.:

Aç Beyaz Göksünü
Aç beyaz göksini bir danem deryaya karşı, aman
Bülbüller figan eder, aman
Gel zire karşı, aman
Gel, beni aglatma duşmana karşı, aman
Ax gulım, bulbulım, zumbulım, unutmam seni,
Gezdigim yerlerde, çöllerde alarım seni,

Ayvanıl çiçegi, yapragı agarıga benzer, aman
Ax gulı kokısı caxana yeter, aman
Dugunde, bayramda gezdigi yeter, aman
Ax gulım, bulbulım, unutmam seni, aman
Gezdigim yerlerde, çöllerde alarım seni

Sırma gumışından axtır yavrum bilegim, aman,
Yalvarsam, yakarsam, ey nazlım, geçmez di-legim aman
Xanyada benim allar giyen nazlı malanım, aman
Ax gulım, bulbulım, unutmam seni, aman
Gezdigim yerlerde, çöllerde alarım seni
Gelin olup alım morum giyemedim yanam yanam
Gelin olup alım morum giyemedim yanam yanam
Sultan olıb bir murada eremedim
Xaylı vaxıtdır şax babamı göremedim, yanam yanam
Belki ilacı bulır benim derdime,
Alıl benim zeer ilen tasımı, yanam yanam
Baş ogınde oxısınlar yasımı, yanam
Ben olırsem, şair tutar yasımı, yanam
Oskdarda bir iş geldi başıma, yanam yanam
Kan dolaştı kirpik ilen kaşıma