1 Ocak 2009 Perşembe

HAZAR KÜLTÜRÜ

HAZAR KÜLTÜRÜ

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TARİH BÖLÜMÜ
Hazırlayan ORHAN IŞIK


HAZAR KÜLTÜRÜ
VII. - X. yüzyıllarda kuvvetli teşkilatı, canlı ticari hayatı, dini hoşgörüsü ve iktisadi refahı ile Kafkaslar ve Karadeniz'in kuzey düzlüklerinde siyasi istikrar sağlayan Hazarlar, Doğu Avrupa tarihinde büyük rol oynamış en mühim Türkdevletlerinden biridir. Eski Göktürk teşkilatını devam ettiren Hazarlar, kuvvetli ordusu ile hakim olduğu geniş sahada asayiş ve ulaşım güvenliği temin ederekVII. - IX. yüzyıllar boyunca bir “Hazar Barışı” çağı gerçekleştirmişlerdir.1

Hazarlar kendileriyle ilgili Hazar dili numunesi denilebilecek yazılı bir eser bırakmamışar veya şu ana kadar böyle bir şey bulunamamıştır. Dolayısıyla menşeleri hakkında son zamanlara kadar garip fikirler ileri sürülmüştür. Yapılan son incelemeler de bunların Türk olduğunda ve Türklerin bugünkü Çuvaş lehçesinin temsil ettiği LİR lehçe zümresine mensup bulunduğunda şüpheye mahal bırakmamaktadır.2

Hazarlar hakkında elimizde ki en yoğun bilgiler Araplar vasıtasıyla ulaşmıştır. XI. yüzyılın ortalarından itibaren müslüman tüccarların Hazar ülkesine sıkça yaptıkları ziyaretler, onların İslâm kaynaklarında oldukça ayrıntılı kaydedilmelerini sağlamıştır. İbn Rusta, İstahrî, İbn Havkal, İbn Fadlân veMes'ûdî'nin eserlerinde Hazarlar hakkında önemli bilgiler bulunmaktadır.Bunlardan İstahri'nin kayıtları kısaca şu şekildedir: “Hazarya'ya gelince, başkenti Atil'dir. Atil aynı zamanda ırmağın adıdır.Nehir, şehri iki parçaya ayırır; bir parçası nehrin batısında olup şehrin büyükkısmını teşkil eder. Şehrin bir kısmı da doğudadır. Melik ırmağın batı yakasında yaşar. Melik kend dillerinde Beg ya da Bak olarak adlandırılır... Hazarların evleri pek az istisna ile keçe bargâhlardır. Çarşıları ve hamamları vardır. Kasabada onbinden fazla müslüman ahalinin olduğu söylenir. Otuz kadar camileri var.Melikin sarayı kıyıdan uzak ve tuğladandır. Melik'in sarayının dışında tuğla bina yoktur. Melikleri yahudidir... Hazarlar müslüman, hristiyan ve yahudidir.Aralarında putperest olanlar da vardır. Yahudiler sayıca en az olanlardır... 
Putperestlerin adetleri dikkat çekicidir. Birbirlerine hürmetle secde ederler.Diğer dinlere uymayan, eski ananelerine göre hükümleri vardır... Melik'in halkın malına sahip çıkma hakkı yoktur... Melik'in yahudilerden, müslümanlardan,hristiyanlardan ve kıdemli kişilerden oluşan yedi hakimi vardır. İnsanların
1 KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları, İstanbul 2007, s.171-1722TOGAN,
2 Zeki Velidî, Hazarlar, İA, 5/1 cild, s.403 ve TAŞAĞIL, Ahmet, Hazarlar, DİA, 17.cild, s.118


davalık durumu olduğunda bu hakimler ilgilenirdi... Şehrin hiç köyü yok. Fakat çiftlikler geniş... Ana yiyecekleri pirinç ve balıktır... Hazar ülkesi balık tutkalından başka ihrac edilecek hiçbir şey üretmez... Hazarların ve çevre halkların giysisi mont ve kabandır...” 3

İbni Rusta'nın eserinde Hazarlar hakkında verdiği bilgi daha kısadır: “...İşa denilen melikleri var. En üst otorite Hazar kağanıdır. Hazarlar ona değil yalnızca ünvanına itaat ederler. En üst yöneticiler musevidir...
Başkentleri Sarığşın'dır ve onun içinde Hanbalığ denilen başka bir şehir vardır.
Ahali kış boyunca bu iki şehirde kalır, bahar geldiğinde yaylalara çıkarlar...
Hazarlar Nisan ayında bahçe ve tarlalara giderdi ve son baharda ürünü getirirlerdi.
Bu ürün Hakan ve çevresine vergi olarak giderdi. Onlar için aynı zamanda çok lezzetli kırmızı balık tutarlardı. Hazarlar kendi başkanlarına vergi vermek zorundaydılar.Aynı zamanda putperest Hazarları zorla İslam ülkelerine köle olarak satarlardı.
Ne Hıristiyan ne de Yahudiler kendi dinine mensup olanları köle olarak satmazdı. Bunlardan kazanılan para Harezm ve Cürcan askerlerine verilirdi.” Hazarların yarı göçebe hayatı yasaması yerlesik hayat alışamadığı için değil,coğrafi şartlar bunları bu tür hayat tarzı geçirmeye mecbur bırakmış olmasındandır. Hazarlar kırlara bahar gelince tarım için giderlerdi. Belki bu bölgede daha verimli toprak olabilir ve onun için oraya gitmiş olabilirler.Kafkasya’da halen bahar gelince daha verimli topraklara giderler ve ürünü toplayıncaya kadar orada kalırlar.4

İbni Fadlan'ın anlattıkları ise özetle şunlardır: “Hazarların hükümdarına Hakan denir, vekiline ise Hakan Beh derler.Orduyu kumanda ve sevkeden, memleketin işlerini yürüten, halk arasına çıkan Hakan Beh'tir... Hakan atına binip bir yere hareket ederse, askerleri de onunla birlikte hareket eder; tebaasından onu gören herkes hemen önünde secdeyekapanır, o geçinceye kadar kimse başını kaldıramaz...
Hakanların hükümdarlık süresi en fazla kırk yıldır. Bu süreyi bir gün dahi aşarsa tebaası ve maiyyeti onu öldürürler...
Hakan bir yere asker gönderirse, bu askerler herhangi bir şekilde ve hiçbir sebeple muharebeden kaçamazlar. Mağlup olurlarsa, dönenlerin hepsi öldürülür... Etil nehrinin iki tarafında kurulu büyük bir şehir vardır. Nehrin birtarafında müslümanlar, diğer tarafında hakan ve taraftarları oturur...” 5

Hazar kültürü komşu ülke ve milletlerden daha üstün görünmektedir.Ancak Hazarlar, bu kültürü tek başlarına meydana getirmemişlerdir. Hazar kültürüne Onogur-Bulgar, eski Hun, Sasani, Arap, hatta İskandinav kültürü az veya çok tesir etmiştir. Hazar kültürüne en büyük tesiri, Orta Asya’lı atlı kavimlerin kültürleri yapmıştır. Başlangıçta atlı göçebe bir kavim olan Hazarlarda at, önemli bir yer tutardı. Hazar bölgesinde yapılan kazılarda atlara ait mezarlar, bu mezarların içinde at iskeletlerinin yanında özengiler, at koşumlarına ait halka ve plakalar bulunmuştur. Ayrıca insan mezarlarında da at ile ilgili esyaya rastlanmıştır. Hazar yerleşim bölgelerinde ok uçları, harp baltaları, yaylar gibi Orta Asya menşeli savaş malzemeleri bulunmuştu.6
3 DUNLOP, D. M., Hazar Yahudi Tarihi, Selenge Yayınları, İstanbul 2008, s.107-116
4 DUNLOP, D. M., a.g.e., s.121-123
5 DUNLOP, D. M., a.g.e., s.127-129


İslâm öncesi dönemde kurulan diğer Türk devletlerinden ticaret, ziraat ve zanaate daha fazla yer vermeleri açısından ayrılan Hazarlar'ın, VII. yüzyılın sonuna kadar başşehir olan Dağıstan'daki Belencer ile Semender başta olmaküzere birçok şehri vardı. Daha sonra İslâm ordularının baskısıyla idare merkezinin taşındığı İdil nehrinin ağzındaki İdil şehri iki ayrı bölümden meydana geliyordu. Batıda ki bölümün adı Akşehir (el-Beyzâ), diğerininki ise Sarigsin (sarı şehir) idi.7

 Yukarıda kısaca değindiğimiz İslâm coğrafyacılarından İbn Havkal'a göre Sarigsin'in doğu kısmına Hazaran, batı kısmına İdil adı veriliyor ve hakan İdil'de, büyük tacirlerle müslümanlar da pazar yerlerinin bulunduğu Hazaran'da oturuyordu. Diğer kısmından daha büyük olan Akşehir'in nehirden uzak bir mevkiinde hakanın tuğladan yapılmış sarayı vardı. Şehrin uzunluğu 1 fersah kadardı ve dört tarafı surlarla çevrilmişti; binalarının çoğu ahşaptı, üzerleri ise keçe ile örtülmüştü. Şehirde birkaç hamam vardı. Otuz mescidi olan müslümanların okulları da bulunuyordu. Büyük caminin minaresi hakanın sarayından daha yüksek inşa edilmişti.8

Gumilev, Hazarların kalabalık ve zengin olduğunu söylemektedir.Genellikle tarım ve balıkçılıkla ugrasıyorlardı. Çarvacılık da uğraşları arasında idi. Her Hazar boyunun kendisine ait nar bahçeleri ve bağları vardı. Gumilev’egöre, bu bilgi Hazarların kuru bozkırlarda değil, İtil deltası sahillerinde yaşadıklarını göstermektedir. Bu bilgiler bize Hazarların göçebeden daha fazla yerleşik ya da yarı göçebe hayat geçirdiklerini göstermektedir. Göçebeler Hazar çevresinde yerleştiği zaman doğal olarak eskiden beri teşekkül eden zengin tarım aletlerinin varisleri olmuşlar. Bu adetlere dayanarak Hazarya’da hızlı bir sekilde halklar karışmaya başladı ve yeni bir yerleşik halk ortaya çıktı.Yazın çadırlarda yaşayan Hazarlar kışın şehirlerde otururlardı. Tarla vebahçeleri vardı; mahsullerini gemilerle ve arabalarla şehir merkezine taşırlardı. Milletlerarası bir ticaret merkezi olan İdil'de meşhur ticaret yollan kesişiyordu.Bu şehirden hareketle tacirlerin batıda Endülüs ve doğuda Çin'e ulaştıkları bilinmektedir. Hazarlar ile müslümanlar arasındaki ticaret Bağdat-Rey-Berdea-Derbend-İdil yolu; Cürcân'dan başlayan ve Hazar denizi üzerinden İdil'e ulaşan, Don ve İdil nehirleri vasıtasıyla İskandinavya'ya uzanan ticaret yolu; Hârizm'den Hazar topraklarına ve oradan Bulgarlar'a giden yol üzerinden yapılıyordu. İslâm dünyasında en çok rağbet gören kürkler Hazar ülkesinden geçirilerek Ön Asya'ya ulaştırılırdı. Burtas ülkesinden gelen siyah ve kızıl tilki kürkleri en değerlileriydi ve 100 dinara alıcı buluyordu. Hazarlar, ülkelerinde her milletten tüccarların gelip yerleşmesine ve ticaret yapmasına izin veriyorlardı. Hazar topraklan Batı Avrupa, Yakındoğu ve Uzakdoğu arasındakitransit ticarette çok önemli bir yer işgal ediyordu. Bu ticaretten elde edilen gümrük vergisi Hazar Hakanlığı'nın en önemli geliriydi. Dolayısıyla tüccarların her türlü güvenliği sağlanıyordu. Merkez İdil'deki tüccar sınıfının en kalabalığını
6 KUZGUN, Şaban, Hazar ve Karay Türkleri, Alıç Matbaacılık, Ankara 1993, s.97
7 KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları, İstanbul 2007, s.171
8 TAŞAĞIL, Ahmet, Hazarlar, DİA, 17.cild, s.118

10.000 kişiyle müslümanlar teşkil etmekteydi. Hazar ülkesinde oturan ve buraya gelip giden müslümanların hukukî işlerine hakan tarafından tayin edilen "hız" adlı bir memur bakmaktaydı. Ruslar ve diğer Slavlar da önemli bir grup oluşturuyordu. Çeşitli kaynaklara göre, Derbend ile İdil arasında ve buraya sekiz günlük mesafede yer alan Hazar denizinin kıyısındaki Semender şehrinin 4000 bağı vardı. Cami, kilise ve sinagogların yan yana bulunduğu şehrin evleri ahşaptı. Şehir, Ruslar'ın 968'den sonra bu civara yaptıkları seferler sırasında harap oldu. VIII-X. yüzyıllarda Terek ve İdil nehirleri üzerinde kurulan Hazar şehirleri, Orta Asya tipindedir ve buralarda bulunan eşya tamamen Türk karakteri taşımaktadır. Takılar, seramik ve silâhlar ilgi çekicidir. Hazar kılıcı ve Sabar zırhı bu dönem için çok meşhurdur.9

Hazarların önemli şehirlerinden biri de Sarkel’dir. Sarkel şehrinin yanında yapılan kazılar ve araştırmalarda surların kalıntıları bulunmuştur. Şehir surunun dışında da bazı iskân izlerine rastlanmıştı. Bazı bilginler buna dayanarak halkın bir kısmının şehrin surunun dışında oturdığı neticesine varmışlardır. Sur daha ziyade tehlikeli zamanlarda işe yaramaktaydı. Diğer günlerde ziraat ve hayvancılıkla meşgul olan halk dışarıda oturmaktaydı. Dışarıda oturan halk, içeridekilere kıyasla daha azdı. Savunma duvarları genellikle tasviye edilmiş toprak üzerine yapılmıştı. Civardaki köylerin halen buradan çıkan tuğlaları insaatlarında kullanmaları sebebiyle, surlar yavaş yavaş azalmaktadır. Tuğlalar üzerinde yerli isçiler tarafından vurulmuş damgalara rastlanmaktadır. Bu damgaları, Tuna Bulgarlarına ait yapı taşlarının üzerindeki damgalarla da mukayese edenler vardı. Sarkel’deki bu sembolik isaretler hayvan ve insan resimlerine benzerlerdi. Kalelerin arkasında hububat depolarının izlerine rastlanmaktadır. Hazarların muhasara surlarında hububat stokları yaptıkları bu depolardan anlaşılmaktadır. Hububat depolarına Hazarların diğer surlarında yada şehirlerinde de rastlanmaktadır. Bütün surların ve içindeki binaların aynı zamanda ani bir savunma ihtiyacı sebebiyle yapılmış olmaları çok muhtemeldi.Sarkel kalesi, M.S.834 sıralarında doğudan gelen göçebelere karsı öncü bir kale olarak yapılmıştı. Bu kale, Hazarların batıdaki arazilerini doğuya bağlıyordu. Bu yüzden Sarkel kalesi stratejik açıdan büyük bir öneme sahipti. Sarkel’in başlangıçta yalnızca askeri garnizonlardan ve depolardan baska bir sey ihtiva etmediği ve bir nevi kışla özelliği taşıdığı söylenmektedir. Daha sonra bu şehir ticari bir merkez olmaya başlamış ve bir kısım halk buraya göç etmiştir.10

Kaynaklarda, Sarkel kalesinin kurulmasına Bizanslıların yardımcı olduğu geçmektedir. Bizans’ın Hazar kalesinin kurulmasına katkıda bulunması çok anlamlıydı. Çünkü Bizans’ın Karadeniz sahilleri civarındaki huzursuz kabilelerin Hazarya’nın dostluğu vasıtasıyla kontrol altına tutulmasında çıkarı vardı.Böylece kendi sınırlarının güvenliğini sağlamış olacaktı. Sarkel inşaatında çalısan isçilerin yerli halktan olduğu söylenmektedir. Hazarların ricası üzerineBizans imparatorlugu tarafından gönderilen Petro’na ve beraberinde getirdiği Bizanslı uzmanlar ise, çok büyük bir ihtimalle, sadece danışmanlık yapmışlardır. Kale onların tavsiyelerine binaen tuğladan yapılmıştır, ama tuğlalar, gerek şekilleri, gerekse üzerindeki değişik çizgi, işaret ve harflerden anlaşıldığı
9 TAŞAĞIL, Ahmet, Hazarlar, DİA, 17.cild, s.119
10 ÖGEL, Bahaeddin, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1984, s.226


kadarıyla Bizanslıların iştiraki olmadan ve Bizans şekilleri örnek alınmadan yapılmıştır. Yapılan kazı çalışmalarında Bizans’a ait hiçbir özelliğe rastlanmamıştır. Duvarlar da Bizans şekliyle insa edilmemişlerdir. Sarkel mimari açıdan bir Bizans kalesi değildi. Bizans’a ait tek sey vardı, o da Bizans zihniyetine göre kalenin ayrılmaz parçası sayılan kilisenin süslenmesi için Petrona tarafından muhtemelen Hersones’ten getirilen mermer sütunlar ve sütun başlıklarıdır. Ancak binanın yapımında bir mimari detayların kullanılmamış olması Hazarların Bizans inisiyatifini oldukça sınırladıklarını açıkça göstermektedir. Yukarıda verilen bu bilgiler bize Hazarların şehircilikte gelismiş olduğunu, göçebe bir halktan daha çok yerleşik bir halk olduğunu göstermektedir.11

Arap kaynaklar Hazar ülkesinde adalet işlerine bakan yedi kadının olduğunu söylemektedir. Bu yedi kadı Hükümdara bağlıydılar. Kadılar Müslüman, Yahudi, Hristiyan ve Putperestlerdi. İnsanlar arasında muhakeme edilecek bir sey çıkarsa bunlar karar verirlerdi. İhtiyaç sahipleri bizzat hükümdara değil, bu hâkimlere başvuruyorlardı. Mahkeme gününde bu hâkimlerle hükümdar arasında bir elçi bulunurdu. Hâkimler bu elçi ile cereyaneden mahkemeleri ve müracaatları hükümdara bildirirler. Bu elçi mahkemeler ve ihtiyaç sahiplerinin istekleriyle ilgili hükümdarın kararını hâkimlere getirir, hâkimler de onun emirlerine göre karar verirlerdi. Davaların bir yıl içinde sonuçlanması gerekiyordu. Şayet dava bir sene içinde sonuçlanmazsa hükümdar tarafından bir karara bağlanması gerekirdi. Hükümdar bu davayı sehir halkının huzurunda karara bağlardı. İbn Fadlan, Müslümanların başında Hakanın vazifelilerden Hazz (hazar=hazz+er?) adını tasıyan bir Müslümanın var olduğunu söylemektedir. Hazar ülkesinde oturan ve ticaret için gelip giden Müslümanların hukuki işleri bu Müslüman vazifeliye havale edilmiştir. Ondan baskası Müslümanların işlerine bakamaz ve aralarındaki anlaşmazlıklarda hüküm veremez. Hazarların gelmesiyle olusan güven ve düzenlik bölgenin gelişmesine yol açıyordu. Hazar ülkesine bağlanan devletler daha önce söylendiği gibi içişlerinde bağımsızdılar. Bunlar aynı zamanda rahatlıkla kendi dinini yaşayabiliyorlardı. Devlette olusan hoşgörü, adalet ve güvenlik başka ülkelerdeki tüccarların ve zanaatçıların gelmesine sebep oluyordu. Bunlar da devletin gelişmesine büyük katkı sağlıyordu.Arap seyyah İbn Fadlan seyahatnamesinde Hazarların gömme âdetini anlatmaktadır: “Hazarlarda büyük Hakan ölünce onun için, içinde 20 oda bulunan büyük bir saray yapılır. Odalardan her birinde onun için bir mezar kazılır, sonra taşlar sürme tozu haline getirilinceye kadar kırılır ve kabrinin içi bununla döşenir. Bunun üzerine de sönmemiş kireç atılır. Evin altından akan büyük bir nehir vardır. Nehri bu kabrin üzerinden geçecek sekilde düzenlerler.Böylece “şeytan, insan, kurt ve haşarat” ona dokunmasın derler. Hakan gömüldükten sonra, kabrinin hangi odasında olduğu bilinmesin diye onu gömen kimsenin boynunu vururlardı. Onun mezarına cennet derler. Mezarına gömülünce cennete girdi derler. Ayrıca odalar, altınla karışık dokunmuş ipek iledöşenir.” 12

11 ARTAMANOV, M. İ., Hazar Tarihi, Selenge Yayınları, İstanbul 2008, s.387-390
12 DUNLOP, D. M., Hazar Yahudi Tarihi, Selenge Yayınları, İstanbul 2008, s.127-128


İbn Fadlan’ın eserinde anlattığı Hazarların mezar şekli Saltovo ve Belencer mezar şekline benzemektedir. Hazar devletinin nüfuz sahası Sarkelşehrinden Kafkasya’nın kuzey kısımlarındaki Kuban bölgesine kadaruzanıyordu. Hazarlardan önceki Onogur—Bulgar devleti, onlardan sonra burayagelerek yerleşen göçebe Türkler, bu bölgeyi hem siyasi ve hem de kültürbakımından tesirleri altında tutmuşlardı. Bu sebeple Saltovo’daki Hazar kültürüile Kuban kültürleri çok yakın benzerlikler göstermektedir. Assın adlı bir dağgeçidinden çıkan bir kılıç, Saltovo’daki kılıçlara çok benziyordu. Ayrıca atkoşumlarına ait süsler de Hazar eserlerine çok benzemektedir.13

Hazar mezarlarında bulunan Arap, Bizans ve Fars ülkelerine ait çoksayıda paralar bize Hazarların dış ülkelerle ticaret yaptığını göstermektedir.Kuzey Kafkasya’da VII-IX üzyıllara ait Arap ve Bizans’a ait çok sayıda paralar ve hazineler bulmuşlardı. Kuzey Kafkasya Hazarya’nın bir parçasıydı. Ticaretin gelistiği sıralarda Hazarlar kendi paralarını bastırmışlardı. Para basmak sadece iktisadı değil, siyasi önem de tasıyordu. Hazarlar kendi paralarını basmayı rakipleri olan Bizans ve Araplara karsı yapmıştır. Belencer’de bulunan altın paralar Hazarlara ait oldugu söylenmektedir. Güney Rusyada bulunan 850 yıllarına ait dirhem sikkeleri tartışmaya yol açmıştır. Bu sikkelerin üzerindeki gizemli bir Arapça yazıda, sikkelerin basım yeri olarak Ardu’l Hayr (Khair ülkesi)adında, bugüne kadar tanımlanmamış bir yer belirtilmektedir. Bazı bilimadamları bunu “Ardu’l Hazar” Hazar ülkesi olarak okumuşlarsa da bu okuyuş evrensel olarak kabul görmemiştir. Güney Rusya’daki Voronej iline bağlı Devitsaköyünde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan 86 tane özgün dirhem sikkelerin üzerinde yapılan incelemede 750’lerden 820’lı yıllara kadar tarihlenen bu sikkelerde birçok kronolojik hata bulmuşlardı. Paraların üzerinde basılan tarihler ile parayı bastıran halifenin gerçekte iktidar olduğu tarihler uyuşmamaktadır. Ayrıca, paraların üzerine basılan halife ve yer adlarında da(Samarkand yerine Sarkand gibi) yazım hatalarının da var olduğusöylenmektedir. Bulunan 86 sikkenin 42 tanesinde Türkçe’de “s” sesi veren harf vardır. Bu harf, hem Sarkel’de bulunan Hazar yapımı çanak çömleklerin, hemde Saltovo Mayatsk bölgesinde bulunan objelerin üzerindeki runik yazıların benzeridir. Rus numuştat Aleksey Andreeviç Bıkov’a göre bu kırk iki sikke,Hazarların para bastıklarına dair oldukça inandırıcı delillerdir. Thomas Noonanagöre bu Türkçe ibare Hazarlardan çok Peçenekler’e ait olmalıdır. Arap ve Bizans paraları dısında Çeçenistan’da Hüsrev II. Perviz(590–628)in hükümdarlığı döneminde basılan iran dirhemleri de bulunmuştur. Bunların dışında Hazar ülkesine Rus ve Çin tüccarları da gelirdi. Hazar ve Çin arasında ticari ilişkiler çok geniş bir alana yayılmış idi. Çin’den Hazar ülkesine ipekli Çin elbiseleri, Çin yapımı aynalar ihraç ediliyordu. Saltovo bölgesinde VIII-IX. yüzyıla ait oldugu tahmin edilen Çin yapımı büyük ayna bulunmuştur. Bunun dısında Volgograd şehrinin Leninsk bölgesinde bulunan Tsarev’de kazı yapılan bir kurganda X.yüzyıla ait olan bakır Çin sikkesi bulunmuştur. Kuzey Kafkasya’da ki Mosçevaya’da bulunan Çince yazılmış bir gelir gider listesi Çin tüccarlarının Hazar ülkesine geldiklerine dair bir kanıttır. Rus tüccarlar İtil'den ötelere,kunduz kürkü, tilki kürkü, kılıç ve çesitli mallar taşıyorlardı.
13 ÖGEL, Bahaeddin, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1984, s.234

Arkeolog T.J. Arne, Hazar medeniyetinin büyük ölçüde Pers tarzlarından etkilendiğini ve dolayısıyla bir noktaya kadar Sasani el işlerinin taklitlerinin Hazarya'da bol miktarda bulunduğunu tespit etmiştir. Aynı arkeolog, Batı Rusya ve İsveç'de ortaya çıkarılan ve kemer süslemesinde kullanılan levhaların Pers dizaynının izlerini taşıdığını ve bunları İran'dan alan Hazarların sınırlı kültürel etkisiyle imal edildiğini de tespit etmiştir.14
 
14 DUNLOP, D. M., Hazar Yahudi Tarihi, Selenge Yayınları, İstanbul 2008, s.249



KAYNAKLAR
•ARTAMANOV, M. İ., Hazar Tarihi, Selenge Yayınları, İstanbul2008
•DUNLOP, D. M., Hazar Yahudi Tarihi, Selenge Yayınları,İstanbul 2008
•GUMİLEV, L. N., Eski Ruslar ve Büyük Bozkır Halkları 1.Cilt,Selenge Yayınları, İstanbul 2006
•KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları,İstanbul 2007
•KUZGUN, Şaban, Hazar ve Karay Türkleri, Alıç Matbaacılık,Ankara 1993,
•ÖGEL, Bahaeddin, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, TürkTarih Kurumu Yayınları, Ankara 1984
•TAŞAĞIL, Ahmet, Hazarlar, DİA, 17.cild
•TOGAN, Zeki Velidî, Hazarlar, İA, 5/1 cild

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder